26 Şubat 2015 Perşembe

YENİ KİTAPLARIM GELDİ



İşte şimdi bunlar okunacak. Kitapların siparişini verdikten sonra heyecanla kargonun gelmesini beklemek çok keyifli. Düşünmek, düşünebilmek için de daha çok okumak şart değil mi? Keşke okuma hızımı da arttırabilsem. Kitaplarımı okudukça sayfamda paylaşmaya devam edeceğim. 

Herkese keyifli okumalar diliyorum. 

KAFA DERGİ ŞUBAT SAYISI




Biraz geç oldu farkındayım ama şu meşhur grip ülkeye yeni girmişken beni buldu sanki... Uzun zamandır, kolumu kaldıracak halim yoktu. Üstüne bir de göz damarlarımı bile sızlatacak şiddette baş ağrısı da eklenince kabus gibiydi. Geçti mi tam değil sanki ama fırsatı bulunca hemen yazmaya başlamak istedim.

Bu dergi hayatıma girdiğinden beri çok mutluyum. Umarım yayın hayatı uzun olur. Öyle olması için de her defasında aldığımda paylaşmak istiyorum. Fiyatına ufak bir zam yapılmış, 5 TL idi 6 TL olmuş ama değer. Bir ay boyunca elinizde kalacak, ister şiir, ister hikaye - deneme, ister anı tarzında olsun bir çok değerli çeşitlemeyle karşı karışıyasınız. Hala almadıysanız hemen alın, haklımıymışım bir görün bakalım.

Sevgiler

20 Şubat 2015 Cuma

GÖLGEDE YAŞAMAK / FADİME USLU




Benim için öykülerin yeri her zaman ayrıdır. Bir de yeni yazarları okumayı severim. Bu yeni bir keşiftir, heyecan verir. Fadime Uslu da öyle oldu benim için. Elimdeki  kitabıyla Türkiye'nin en prestijli YUNUS NADİ ÖDÜLLERİNDE 2011 yılı Öykü ödülünü almış. 

Yeni okuduğum bir yazarın önce cümle kuruşuna sonra hikayeyi anlatışına dikkat ederim. Alıp götürüyor mu yoksa süslü cümlelerle edebiyat yaparken beni yarı yolda mı bırakıyor bunlar benim için önemlidir. Fadime Uslu'nun GÖLGEDE YAŞAMAK kitabını elime aldım, sonra baktım bir sayfa okuyup yatacağım derken bir sayfa bir sayfa daha diye devam edivermiş. Hikaye aslında çok ilginç değil, bir kadının kendini bulma ve kendiyle hesaplaşma çabaları...Çılgın bir kurgu yok... Fakat işin güzel tarafı da burada başlıyor. İnsanı ve içinde yaşattıklarını, gezip gördüklerini, süsten uzak tanımlama ve tasvirlerle sıkmadan anlatabiliyor.

Okuduğum kitapların birebir özetini vermekten pek hoşlanmıyorum. Bu bana emeğe haksızlık gibi geliyor ama kısa bir ön bilgi vermekte ya da içinden beğendiğim bir takım cümleleri paylaşmakta sorun yok. Sizi bu kitapta ne bulabileceğinizi biraz bilmenizde fayda var. Tabii etkileşim kişinin durumu, olaylara bakışı, ilgi alanı gibi değişkenlere de bağlıdır. 

Neyse... Kitaptan kadınların kitaba bakışlarıyla ilgili öykü kitabındaki karakterlerden OYUNCU ile ÇÖZÜCÜ arasında geçen bir diyaloğu aktarmak istiyorum 

"Kadınlar hayvani bir içgüdüyle okur kitapları, yakaladığı avin karnını deşercesine, aynı zamanda gönüllü bir kurban gibidirler. Okurken sözcükleri emmek için yanar tutuşurlar. Yazılanın ama söylenmeyenin altında yatanı, çeşitli anlamlara açık tasvirleri, kurgunun matematiğini hesaba katmadan, sadece olayın akışına göre sürüklenip gitmek isterler. Çetrefilli olaylar içinde kaybolurlar. Kayboldukları an yazarın bilincine takılmışlardır. 
.....
Kitabı kapatıp mola verdiklerinde, yani akışı durduklarında, okuduklarını aklın bir köşesinde canlandırıp yeniden, defalarca düşünürler. "

...diyalog böyle devam ediyor. Ne düşündünüz ? Ben burada kadının tutkuyla bağlanmasının nasıl güzel tasvir edildiğine şahit oldum. 

Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan keyifle okuyacağınız bir öykü kitabı buldunuz. Kaçırmayın derim. Yazarın sanat tarihi eğitiminin ardından, sınıf öğretmenliğini tamamlayarak aynı zamanda sınıf öğretmeni olduğunu ve yeni kitaplarının da çocuk kitapları olduğunu belirtmek isterim. Açıkcası böyle başarılı bir kalemin çocuklara yönelik dilini de merak ediyorum. 

SEVGİLER, 


KİTABIN ADI            GÖLGEDE YAŞAMAK

YAZARI                      FADİME USLU

YAYINEVİ                 EVEREST

YAYIN TARİHİ        2012

17 Şubat 2015 Salı

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK / DOĞAN CÜCELOĞLU




Bugün bloğuma iki yazı eklemeyi planlıyorum. İlki çok sevdiğim psikolog Doğan Cüceloğlu'ndan İÇİMİZDEKİ ÇOCUK. Üniversite yıllarımda Doğan Cüceloğlu ile tanışmıştım. Reklamcılık okurken psikoloji derslerinde bize tavsiye edilen ve okutulan kitabı İNSAN VE DAVRANIŞI idi. 

Doğan Cüceloğlu'nu çıktığı programlardan izleme fırsatını bulduysanız son derece samimi, insana üstünlük kurmayan, yargılamayan, pozitif bir iletişim dili kullandığını görümüşsünüzdür. Kitapları da aynen öyle. İçimizde yaşadığımız sorunların her zaman bir kaynağı olduğu ve bu kaynağa erişerek soruna çözüm üretmenin mümkün olabileceğini anlatır. 

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK'u semt kütüphanemizden edindim, Okudum ancak son çıkan kitabı GERÇEK ÖZGÜRLÜK ile birlikte bu kitabı da arşivime almak istiyorum. Çünkü zaman zaman açıp okuyabileceğim bir kaynak niteliğinde. Hem bir ders kitabı, hem derttaş gibi... İlginç değil mi? Ama bana göre öyle. 

Kitapta çocukluğumuzdan itibaren bize yüklenen bir takım değerlerle kişiliğimizin nasıl oluştuğu, her zaman içimizde bir çocuk bir de anne-baba taşıdığımızı hayatımız boyunca bu ikisinin iç konuşmalarına şahitlik ettiğimizi ve zamanla İÇİMİZDEKİ ÇOCUĞU artık duymaz hale gelmemizden bahsediyor. Kitap, içindeki çeşitli testlerle ve antremanlarla İÇİMİZDEKİ ÇOCUK ile tekrar nasıl iletişim haline geçebileceğimizi öğretiyor.

"Uyanış olduğu gibi kabul ettiğimiz dünyanın, bizim düşündüğümüzden farklı olabileceğini anlamakla başlar."



1938'te, 11 çocuklu Silifke'li bir ailenin son çocuğu olarak Doğan Cüceloğlu, İstanbul Üniversitesini bitirdikten sonra Hacettepe ve Boğaziçi üniversitelerinde, ABD'de California Eyalet Üniversitesinde öğretim üyeliği yapmış ve kırktan fazla bilimsel makale yazmıştır. Kitaplarında bu akademik ve bilimsel tecrübelerinin izlerini görebiliyorsunuz. Örneğin yukarıda verdiğim sayfada TEMEL SORUNLARI GÖRME bölümünde İçimizdeki Çocukla ilgili 14 temel sorunu Charles L.Whitfiel'den "A Gift to Myself" kitabında nasıl maddelediğinden bahsedip bunları teker teker açıklamaktadır. 

Cüceloğlu, kitabın sonunda, ÖZE ULAŞMA bölümünde Sağlıksız İç Çocuğun Merkez Aldığı Acı Veren Duygular ile Sağlıklı İç Çocuğun Merkez Aldığı Mutluluk Veren Duyguları karşılaştırmalı tablo olarak vermiş. Örneğin 

KORKU yerine UMUT, 
KIZGINLIK yerine ŞEFKAT, 
UTANÇ yerine ONUR, 
ŞÜPHE yerine GÜVEN gibi.

"Özümünzle ilişkinizi kurunca, olumsuz duyğuları kendinizin bir parçası olarak görmezsiniz, onların dışarıdan gelen kaynaklarını hemen görür ve bu nedenle kolayca etkisinden kurtulursunuz."

Özellikle anne babaysanız, sağlıklı bireyler yetiştirmek istiyorsanız Doğan Cüceloğlu'nun kitaplarını tavsiye ediyorum. Sınav süreçleri içersindeki çocuğunuza destek olmak amacıyla BAŞARIYA GÖTÜREN AİLE kitabını da okuyabilirsiniz.

Not - Maalesef çok kara günler yaşıyoruz. Geçtiğimiz Cuma gencecik bir kızın vahşi bir şekilde öldürülüşünün haberiyle sarsıldık. Konuyla ilgili sosyal medayada, haber bültenlerinde çok fazla haber dolaşmaya başladı. Konuyla ilgili dün Doğan Cüceloğlu'nun da bir açıklaması vardı. Facebook üyeliği olanlar lütfen bulsun okusun.


Hiçbirimiz mükemmel değiliz ama kendimizi sevmeyi öğrenebilirsek, hayatı da sevebiliriz. 

Keyifli okumalar



KİTABIN ADI              İÇİMİZDEKİ ÇOCUK

YAZARI                       DOĞAN CÜCELOĞLU

YAYINEVİ                  REMZİ KİTABEVİ

YAYIN TARİHİ          1996, KASIM 

13 Şubat 2015 Cuma

OKUMAK...




OKUMAK ...


Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi bilir? demişler bu olayı da bir evrensel tartışmaya dönüştürmüşler. Ben her iki durumun da kişiye göre değiştiğini düşünüyorum.  Yani bir adam dünyayı geziyor olabilir ki iş hayatımdan tanıdığım öyle çok adam var. Ama bunu bir avantaja dönüştürmek yerine robot gibi uçaktan otele, oradan toplantıya, sonra yine otele yapıyorlar. Halbuki Çin, Fransa, Amerika gittiğin yerlere göre planlamanı yapsan, ilgi alanın neyse kültür, spor, müzik, yeme-içme vs. o kadar çok biriktireceğin malzemen olur ki, belki de oturur kitabı kendin yazarsın.

Öte taraftan benim gibi çok gezme fırsatı olamayanlar var. Ama ben de çok okuyanlar grubuna dahilim. Çok merak ederim. Dünyayı, hayatı ve insanları bir keşif alanı gibi düşünürüm. Sessizce evinizin camından dışarıyı seyretseniz ya da bir kafe de oturup çevreyi o kadar çeşitli insan ve o kadar değişken olay var ki… Böyle olunca da okumak bana ilaç gibi gelir. Tabii herkes gibi  ben de ilgi alanıma göre okurum. Çok okumama rağmen yine de yeterli hıza sahip olmadığımı düşünürüm. Mesela psikoloji, tarihsel roman, eğitim, anı - biyografi öncelikli ilgi alanımı oluşturur. İlgi alanımdaki her yeni kitap bir diğerini okumam için bana yol açar. Zihnime antreman yaptırır, hayal gücümü, kelime hazinemi zenginleştirir. Gidemediğim yerleri görürüm, tanıyamadığım kültürlerle kendi kültürüm arasında bağ kurarım, farklılıkları algılarım. Ayrıca elimdeki her kitap bittiğinde içine bir damla daha almış büyük bir göl gibi hissederim.

Bilirsiniz binlerce yıl öncesinden gelen dinlerde bile ilk öğreti okumak üzerinedir. İnsanoğluna verilmiş en büyük yetilerden biri akıldır. Akıl yolunu bilgi ile bulur. Bir şeyi okumadan, başkalarının anlattıklarıyla yetinerek özümsemek akıl sahibi insan için en büyük hatadır.

Bana sorarsanız insan önce ayırt etmeden okumalı. Okudukça insan kendine yakın hissettiklerini bir kenara ayırır. Ama diğerleriyle de okuma anteramanı yaparken farklı görüşler ya da yapılar hakkında fikir sahibi olur. Örneğin çözemediğiniz sorunlarınız var ama bunları en yakın arkadaşınıza bile anlatamıyorsunuz ya da bunları paylaşacağınız bir arkadaşınız dahi yok kendi kendinize karamsarlığa düşeceğinize araştırın, alın konuyla ilgili bir kitap, bu sıkıntıyı yaşayan tek kişi olmadığınızı anlayın. Ya da platonik bir aşk yaşıyorsunuz içinize kapandınız, hatta aşk yok hayatınızda, alın bir romantik seri ah off yapmaktansa keyifle okuyun değil mi? Daha neler neler…

Mesela ben ikinci kızıma hamileyim 5.yaşındaki kızıma kardeşini beklerken kıskançlık gelişmesin, kendini dışlaşmış hissetmesin diye nasıl bir yol izlemem gerektiğine dair bir iki kitap edinmiştim. Ayrıca ona da çok güzel bir hikaye kitabı bulmuştum. Kardeşini bekleyen bir çocuğun hikayesini anlatan. Bu arada i o pek kıskanmadı kitaplar işe yaradı ama sonradan gelen fena oldu o da ayrı!!!

Ayrıca insanın okuduklarını paylaşması gerektiğine inanırım. Bugün benim kütüphanemdeki kitaplar çevremdeki tüm dostlarıma açıktır. Bana göre kitap ödünç verilmesi ve ödünç alınması gereken bir şeydir. Bunun için KİTAP OKUMAK İSTER MİSİN? yapısı benim büyük beğenimi kazanmıştır. Blogumda da bu konudan bir kaç kez bahsettim. Ben büyük bir şehirde yaşadığım için bir çok yayına kolaylıkla ulaşabiliyorum. Neredeyse her köşe başı alışveriş merkezi buralarda...ve içlerinde bir çok kitapçı var. Buna rağmen bu tarz sosyal sorumluluk projelerinin içinde her zaman yer almak isterim. Her şehirde ve bir çok semtte de, her ne kadar dijitalleşşek de, kütüphanelerin olması gerektiğini düşünürüm. Çünkü okumak AKIL ı özgürleştirir. Okuyan birey özgür düşünür, edindiği bilgiler doğrultusunda kendi kararları verebilir.

Bu konuyla ilgili sizlerin de düşüncelerini öğrenmek isterim, gerçi bu blogu takip ediyorsanız muhtemelen aynı yoldayız ama yorumlarınız beni mutlu eder.

11 Şubat 2015 Çarşamba

AT KIZ / TÜRKAN SAYLAN




Tek tek gittiler, hala daha gidiyorlar. Genç cumhuriyetin örnek kadınları. dört gün önce Müzeyyen Senar'ı da kaybettik. Bu kadınlar dobra, çektikleri acılardan yılmayan, dimdik durabilen, bulundukları alanda ışıldayan kadınlar. İşte bu kadınlardan biri de TÜRKAN SAYLAN'dı.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği kurucusu, anne, doktor, akademisyen, eğitimci ve yazar TÜRKAN SAYLAN yaşam hikayesi ve Türkiye'nin çağdaşlaşması, özellikle kadınların da eşit şartlarda okuyabilmesi için gösterdiği çabalarla ödüllendirilmesi gereken bir düşünürken, hayatının son dönemlerini maalesef sıkıntılı geçirdi.

İki hafta önce kütüphane ziyaretimde aldığım kitaplardan biri de kendi kaleminden çocukluğunu ve gençliğini anlattığı AT KIZ'dı. "Anı" tarzda kaleme aldığı kitapta bu değerli insan, cumhuriyetin ilk yıllarını, Türkiye'nin ikinci dünya savaşı döneminde yaşadığı zorlukları, o dönemdeki İstanbul'un toplumsal yaşamını sade bir dille aktarmış.

Türkan Saylan'ın babası Fasih Saylan çocuk yaşta Balkan savaşında gazi olmuş, ardından Almanya'ya tedaviye gönderilmiş, eğitimini orada tamamlamış, mühendis olmuş ve ülkesine dönmüş. İsviçre'li eşini Türkiye'ye getirmiş, eşi müslüman olmuş ve adını değiştirmiş, Kuran-ı ingilizcesinden okumuş, Türk örf ve adetlerine bağlı bir kadın olmuş. Bu çiftin beş çocukları dünyaya gelmiş. En büyükleri Türkan. Babası onu duruşu nedeniyle AT KIZIM diye severmiş. kitap boyunca babasının onu hep ayrı bir yere koyduğunu okuyoruz. Evde bir de babaanne var. Klasik Türk ailesi evi. Babaanne diğer oğlunu Balkan savaşında kaybedince tek Fasih kalıyor. Onun üstüne titriyor. Gelin de gelince evde zaman zaman iki kadının rekabeti hissediliyor. Türkan'ın annesi katı Alman disiplinine sahip bir kadın. Çocuklarını da bu titizlikte yetiştiriyor.

Kitapta çok şenlikli çocukluk dönemine şahitlik ediyoruz. O dönemin çocuklarının eğlenceleri, eğitimleri, mahalleli ilişkileri net hatıralar şeklinde aktarılmış. Gıpta ettim. Bazen ben dün ne yediğimi bile unutabilirken ilkokul arkadaşlarını bile sınıf numaralarıyla hatırlaması kıskandırdı beni.

AT KIZ da dikkatimi çeken bölümlerden biri de din öğretmenleriyle ilgili bölümdü. İki erkek kardeşi Galatasaray'a gidip okumayı sökünce babaları okulun Türkçe öğretmeni Hafız Ahmet Bey'i özel din dersi öğretmeni olarak eve alıyor. Bir yıl boyunca her hafta sonu beş kardeşe din dersi veriyor. Çocuklara din tarihini, namazı, abdesti ve sureleri öğreten Hafız Ahmet Bey onların için bir öğretmenden öte bir dost bir amca oluyor. "Çocuklar anlamını bilmediğiniz bir şeyi sakın ezberlemeyin" diyor. Sureleri ezberletirken, önce hepsinin anlamını hatta hikayesini anlatıyor. "Çalışmak ibadettir." diyor. Çocuklara Allah korkusunu değil, sevgilisini aşılayıp Hz.Muhammed ile ilgili güzel öyküler anlatıyor. Türkan kitabında diyor ki "...onun öğrettiği sureleri hiç unutmadım. "

Bunun gibi birçok ilginç anının yer aldığı kitap, özellikle kendi kaleminden yazıldığı için benim için değerliydi. Bugünün karmaşa ortamında, Cumhuriyetin ilk yıllarını anlatan bu tarz kitapların daha çok okunması gerektiğini düşünüyorum.

Sevgilerimle,



KİTABIN ADI                   AT KIZ

KİTABIN YAZARI          TÜRKAN SAYLAN

YAYINEVİ                       CUMHURİYET YAYINLARI

SAYFA SAYISI                178

BASKI YILI                     2008


9 Şubat 2015 Pazartesi

YAZMA SANATI / STEPHEN KING





Tanıtmak için heyecanlandığım kitaplar oluyor. Ah bir an önce okuyup tamamlıyayım ve hemen bloğumda paylaşayım istiyorum. İşte bu kitap da onlardan biri. Bir adamın kendini anlattığı bunu yaparken yazma serüvenini paylaştığı güzel bir eser. Yazmak isteyenler için çalışma metodları, tavsiyelerle ve gerçekçi bazı uyarılarla kendi gelme hissi uyandıran bir kitap YAZMA SANATI.

Bazılarımız sadece okumaktan keyif alır. Bazılarımız ise okurken ipuçları yakalar çünkü o da yazmak ister. Ben işte bu ikinci gruba giriyorum. Okumaktan çok keyif aldım küçüklüğümden beri. Ama yazmak beni kurtarıyor. Nefes aldığımı hissediyorum. Ancak doğru şekilde yazmayı yeni yeni öğreniyorum. Bu bir çok konuda verilen örnek YÜZMEYİ ÖĞRENME gibi bir şey. Önce korkuyorsun, çeşitli bahaneler buluyorsun, bu sana seneler kaybettiriyor. Sonra acaba ben de yapabilir miyim ki demeye başlıyorsun. Sonra ustaların tecrübelerinden faydalanmak istiyorsun ve şanslıysan böyle kitaplara rastlıyorsun.

Stephen King zor bir çocukluk geçirmiş. Kitapta biraz espriyle karışık çocukluk anılardan bahsediyor ama o sayfaları okurken neden korku - macera türünden yazmaya karar verdiğini anlıyorsunuz. Bir bakıcı anısı var ki akıllara zarar. Annesi ve babası çok küçükken ayrılıyor. Annesi iki çocuğun geçimini sağlamak için çeşitli işlerde çalışmak zorunda. Bir çok bakıcı geliyor geçiyor. Bir tanesi küçük Stephen'ın kafasına oturup suratına gaz çıkaracak kadar sadist. Sadece bu da değil sevgili abisi de çocukluk şakalarını biraz abartabiliyor. Annesi ise henüz altı yaşındaki çocuğuna şahit olduğu bir intihar vakasını ve gördüklerini rahatlıkla anlatacak kadar rahat bir kadın. Neyse fena olmamış en azından bu durumdan bir Stephen King çıkmış. Ve bu adamın kaleminden Esaratin Bedeli, Yeşil Yol, Carrie gibi başyapıtlar oluşmuş.



Stephen King iyi yazmanın iki kuralı olduğundan bahsediyor. İlki çok okumak, ikincisi hergün düzenli yazmak. "Eğer kitap okumaya vaktiniz yoksa yazı yazacak donanımınız ve de zamanınız da yoktur." diyor.

Kitabın arka kapak tanıtımında,

 "Yıllarca, odamın ortasında duran masif, meşe antika bir çalışma masasına sahip olmayı düşledim... 1981'de hayalimdeki masaya kavuştum ve onu evimin arka tarafındaki geniş, aydınlık çalışma odamın ortasına yerleştirdim. Ve tam altı yıl o masanın ardında hiçbir şey yapmadan sarhoş ya da kafam dumanlı oturdum...
Alkol ve uyuşturucundan kurtulduktan sonra aklımı başıma topladım ve o çirkinlik abidesini oturma odasına taşıtıp başımdam def ettim...
İşe şöyle başlayın: masanızı odanızın en dipteki köşesine yerleştirin ve her yzı yazmaya ourduğunzda, masının neden ortasında durmadığını kendinize hatırlatın. Laşam, sanatı destekleme sistemi değildir. Bunun tam aksidir."

Yazarın beni şaşırtan yöne çok zorluk yaşamış, çok dip yapmış olmasına ragmen tekrar ayakta durmayı başarabilmiş olmasıdır. Ve tek eşli olmasıdır. Sanıyorum bu zor yıllarda hep yanında güçlü bir kadın olması ve ona tutunabilmesi var olmasını sağlamış. Tabii bu kadın aynı zamanda Stephen King.in bilinen en ünlü kurgu yazarı olmasını sağlayan CARRIE.nin hikayesini çöpten çıkarıp "Burada güzel bir şey yakalamışsın devam et vazgeçme" diyen kadındır.

Bir ipucu vereyim kitap buna benzer bir çok ilginç hikaye ile ilgili dolu. Yazarı yakından tanımak, yazma serüvenine şahitlit etmek, dünyanın öbür ucunda da olsa, okumaya sevdalı, heyecanlı aynı zamanda bir ebevyn olarak ortak kaygıları taşıdığınıza şahitlik etmek isterseniz. Hemen alın okuyun derim. Benim yazarlık yolunda başucu kitabım oldu bile. Hatta yukarıda saydığım BESTSELLER.ların yıllar önce izlediğim filmlerini de tekrar izleme kararı aldım.

Sevgilerimle,