11 Mart 2015 Çarşamba

GENERAL UÇTU / Mehmet Zaman Saçlıoğlu






Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba. Bu akşam çok heyecanlıyım, yazmak için sabırsızlandığım bir roman var elimde. Uzun zamandır böylesine kendimi kaptırıp, elime aldığım günün ertesi günü bitirdiğim roman olmamıştı. Hani uzun süre susuz kalırsınız da kana kana içersiniz ya öyle iyi geldi işte bu roman bana. Bazen okuma heyecanım söner, ağırdan alırım. Öyle zamanlarda böylesi romanlarla karşılaşmak iyi oluyor. 

"General Uçtu" 1980 darbesinden önce ve sonra yaşananları bir ailenin yaşadıkları üzerinden, tanıklarıyla anlatan akıcı, duygu yüklü bir roman. Yazarın ilk okuğum eseri.  2014 yılının başlarında raflara çıkmıştı ve satış listelerine de girmişti. Benim seçmemin nedeni yeni yazarlarla tanışmak istemem ve bunun için özellikle YUNUS NADİ ÖDÜLLÜ öykü ve romanları takip etmem oldu. "General Uçtu" 2014 yılı ROMAN ÖDÜLÜ'nü almış. Yani ödülü de çok yeni. 

Yanlız baştan uyarmak zorundayım : Gözyaşları sel oluyor. İki gün içinde hıçkırıklarıma engel olamadan o kadar çok ağladım ki. Roman hikayenin içine alıyor, olaylara şahit tutuyor ve içselleştirmenizi sağlıyor. Yazar yukarıdan bakan,  karmaşık cümlelerle değil bir anıyı paylaşır tarzda ortaya koyduğu hikayesinde karekterlerini öyle içten yaşatmayı başarıyor ki, kendinizi zaman zaman karakterlerin yerine koyuyor, onların bakış açılarıyla düşünmeye başlıyorsunuz.

Romanın hikayesine gelince, başkarakter Harun Karakoç üzerine gelişiyor. Burdur'da yaşayan bu fakir delikanlı bir aile dostlarının önerisiyle Gönen Köy Enstitüsü'ne yazılıyor. İdealist bir öğretmen oluyor. Yine kendisi gibi öğretmen olan eşi Münevver'le evleniyor ve başlıyorlar tayinlerle ülkenin dört bir yanını dolaşmaya. Tabii bu arada Demokrat Parti'nin iktidara gelişi, 27 Mayıs darbesi, ailenin genişlemesi, 5 çocukları oluyor, çocuklar büyürken ülkenin siyasi ortamının da değişmesi ve 80 darbesi. Ailenin kuruluşu ve gelişmesiyle, ülkenin bu tarihi süreci paralel bir şekilde veriliyor. En küçük kızları dışında bütün çocukları üniversiteye yerleşiyor. Büyük oğulları Murat üniversitede sol görüşlü örgütlerde yer alıyor, mitinglere katılıyor, afişler asıyor. Zaten acıklı hikayede burada başlıyor. Bir darbe yaşamış olan Harun bey oğlunun bu ortamda başına bir sıkıntı gelmesinden korkuyor ama aynı zamanda da, bir şey yapamayacağını biliyor. Bu arada büyük kızı Yüksel başarılı bir kimyager genç ile nişanlanıyor, Sinan. Bu genç adam üniversite eğitimin ardından aldığı bursla Almanya'da eğitimine devam ediyor, bir an önce bitirip ülkesine gelmek ve Yüksel ile evlenmeyi planlıyor. Geleceğe yönelik böyle güzel planlar yapılırken ülke hızla kara günlere yürüyor. Murat gibi bu gençler de bu kara günlerden nasiplerine düşeni almak zorunda bırakılıyorlar.

....

Romanın bana göre en başarılı yönü süpriz gelişmelerle okuyucuyu şaşırtması. Tüm karakterleri yaşadıkları ortama bakış açılarıyla ayrı ayrı değerlendirmesi.

Süprizleri tahmin edersiniz ki açıklayamam, okumalısınız. O günleri bu bakış açısından dinlemelisiniz. Ben neden çok ağladım biliyor musunuz? Ben 1973 doğumluyum. Ailem demokrattı. Sol görüşlü değildi. Darbe olduğunda ben 7 yaşındaydım. Çok şey hatırlayamıyorum. Sonrası ise zaten daha karanlık. Yasaklar yasaklar. Biz bu yakın tarihi tüm açıklığıyla öğrenemeden gençliğimizi geçirmek zorunda bırakıldık. Bugün ise bir anneyim ve kendimi o ana ile babanın yerine koydum. Evladının elinden alınması ve senin hiç bir şey yapamaman nasıl bir duygudur tahmin edebiliyorum. Ve tüm bu insanların bu acılarla nasıl yaşadıklarını düşünemiyorum. Dolayısıyla acıların üstünü örtmek değil, açmak, hissetmek lazım diye düşünüyorum. Umarım ülke böyle günleri bir daha yaşamak durumunda bırakılmaz.

Sevgilerimle,


KİTABIN ADI              GENERAL UÇTU

YAZAR                         MEHMET ZAMAN SAÇLIOĞLU

YAYINEVİ                   İŞ BANKASI

YAYIN YILI                2014

SAYFA SAYISI          258






2 Mart 2015 Pazartesi

BESLENME SAATİ / AYÇA KAYA





20 yıllık aktif iş hayatından sonra (ki kadın için iş hayatı sadece iş hayatı değildir aynı zamanda işten sonra evde geçirilen zaman dilimi de bir nevi iş hayatıdır) hayata daha farklı bakmaya başladım. Öncelikle o koşuşturma esnasında gözden kaçırdığım gerçekleri algılamaya başladım. Neydi bunlar?...

1- Hayatı çok hızlı yaşıyorduk. Yaşarken de hayata anlam katan bir çok detayı gözden kaçıyordum.
2- İnsanlara karşı sabırsızdım. Gülümsemeyi unutmuştum.
3- Kurulmuş bir robot gibi hareket ediyordum.

Aslına bakarsanız o keşmekeşten uzaklaştıktan sonra da hayat çok fazla rahatlama modunda değil. Yine bir koşuşturma yine bir şeylere yetişememe telaşı var ama ilave sıkıntılardan azalmış bir halde var.  Aslında çok basit bir gerçeğe dayanıyor her şey: Bu koşturma biterse yaşam biter. Şimdi tüm bunların BESLENME SAATİ ile ne ilgili var diyeceksiniz.

Dinleyin o halde... İki kızım var. Aktif iş hayatı içinde iki defa hamile kaldım ve zorunlu izin sürem biter bitmez hemen işe dönmek zorundaydım. Bunun iki sebebi vardı. İlki işimi çok seviyordum, kaybetmek istemiyordum. İkincisi çocuklarıma daha iyi bir gelecek için çalışmalıydım. Ama bu hamilelikler sırasında yemek yapmayı da yemeği de çok sevdiğim ve genetiğim de buna müsait olduğu için 25'şer kilo aldım. Hep doğruyu yaptığımı düşünürken çoğu kez yanlış yaptım. Sonra yıllar geçtikçe aslında bize pompalanan yeme alışkanlığının ne kadar hatalı olduğunu gördüm. Çünkü sağlığım elden gidiyordu. Ama asıl tehlike çocuklar için geçerliydi. Hafta içi okul, okuldan sonra eve gelen ama maalesef bahçede ya da sokakta oyun şansı olmayan, dolayısıyla yediğini yakamayan çocuklar da yavaş yavaş şişmanlamaya başladı. Onlar için de hayat şöyleydi...hafta içi okul, ödev, sınav...hafta sonu tenis, aikido, ingilizce kursu vs. vs. Biliyorum bu durum bir çoğunuz için de aynen böyle.

Bir arkadaşımın tavsiyesiyle AYÇA KAYA'nın ilk kitabını almıştım ve televizyonda da konuk olduğu bir kaç programını izledim. O zaman  küçük dokunuşlara hem keyifle doyarken hem de kilolardan nasıl kurtulabileceğimi öğrendim. Tabii her şey kişinin kendi azmine kalmış ama şunu unutmamak lazım. Şeker hastalığı şu an sizi yakalamış olsa bile her yıl bu hastalığa yakalanma riskiniz artıyor. Eşimin doktoru ŞEKER HASTALIĞININ kanserden bile daha tehlikeli oldğunu ve çağımızın en büyük derdi olduğunu özellikle belirtmişti bize. Bugün araştırmalar gösteriyor ki dünya hızla şişmanlıyor. Tüketemediğimizden fazlasını yiyor, sonra yine yiyiyoruz.

Bu noktada asıl dikkat edilmesi gereken yeni neslin beslenme alışkanlıklarını değiştirmek. İşte bunun için BESLENME SAATİ güzel öneriler içeren bir kitap. Öncelikle yazarın bir diyetisyen değil İç Hastalıkları Uzmanı olduğunu belirtmek istiyorum. Anne oluşu ve iki oğlunu büyütürken deneyimlediklerini paylaşması da güzel olmuş. Rahalıkla bu deneyimleri içselleştirebiliyorsunuz. Kitapta bebeklik döneminden ergenlik dönemine bebek bekleyen annnelere kadar öneriler var.




Kitabın bir diğer güzel tarafı içinde tarif ve örnek menülerin bulunması. 

Şöyle bir gerçek var ki önüne hiç bir şey geçemez!!! ÖNCE SAĞLIĞIMIZ. Bunun için de kafayı çok karıştırmadan, bizden birinin yazdığı bir kitabı alarak ve her şeyi başı olan beslenme sistemini düzene koyarak işe başlayabilirsiniz. 

Sevgilerimle, 



KİTABIN ADI                  BESLENME SAATİ

YAZARI                           Dr. AYÇA KAYA

YAYINEVİ                      DOĞAN KİTAP

SAYFA SAYISI              183

YAYIN YILI                   2015