21 Ağustos 2014 Perşembe

BAB-I ESRAR / Ahmet ÜMİT



"Sen gerçek aşk nedir tanımadın ki, beni yargılayabilesin. Sen elini hiç ateşe sokmadın ki, aşk yangınının insan yüreğini nasıl sönmez bir çerağa çevirdiğini görebilesin. Sen, sevgilin için ölmedin, öldürmedin ki, beni anlayabilesin." Bab-ı Esrar, Ahmet Ümit


Biliyorsunuz artık semt kütüphanemden de kitap alıyor, okuyor ve paylaşıyorum. Ahmet Ümit'in birçok kitabını okudum ama BAB-I ESRAR'ı okumamıştım. Kütüphaneden seçtim, klasik Ahmet Ümit kalemi, cümleler cümleleri kovalıyor, kolayca okunabilen bir kitap. Tek fark konu biraz daha derin, diğerlerine nazaran.... Konu Mevlana ve Şems Tebrizi olunca felsefesine de girmek konuya derinlik katmış, macera tarzının hızından biraz uzaklaştırmış. Aşk'ı anlatmaya, Mevlana ile Şems arasındaki aşkı anlatmaya da çalışmış yazar. Ama tabii zor iş. Bir de bunu polisiye ile ilişkilendirmek ve sürükleyicilik katmaya çalışmak çok daha zor. Dolayısıyla bana biraz yüzeysel geldi....

Roman günümüzde geçiyor. Bir ingilizle evlenen mevlevinin kızı olan bayan kahramanımız, yıllar sonra onları AŞK için terkeden babasının memleketi KONYA.ya bir otel yangını soruşturması için zorunlu görevle geliyor. Ardından çetrefilli olayın sabotaj mı yoksa gerçek bir kaza mı olduğunu araştırırken, doğaüstü bir takım olaylar ya da -bence kendi aklının ona oynadığı oyunlar- ile kendi geçmişi ve acısıyla yüzleşiyor, derin sohbetler yapıyor. Hikaye çeşitli hesaplaşmalar ve maneviyatın gücü ile yolunu bulmaya çalışan kahramanımızın akıl yolu mu yoksa gönül yolu mu sorgusundan nasıl çıkacağı ile son buluyor.

Sıkı bir polisiye değil, sıkı bir maneviyat romanı da değil ama en azından bana göre merak uyandıran, kültürlerin nasıl bir birine yakın olduklarını anlatan bir eşer olduğunu söyleyebilirim. İçinde insana insan olmayı öğreten mesneviden alıntı güzel öğütler var, örneğin...

"Aklını öfkenin hükmünden kurtar. Öfke, aklın gözlerini kör eder, gönlünü yılanların çöreklendiği tışlı bir tarlaya çevirir."

doğru değil mi? Bugün ve geçmişte dünyamızın, insanlığın yaşadığı dramlar bu ÖFKE HÜKMÜNDEN kaynaklanmıyor mu?

Birgün cesaretimi toplayıp mesneviyi de okumak isterim. Umarım....

Hepinize iyi okumalar diliyorum.


KİTAP ADI            BAB-I ESRAR
YAZAR                  AHMET ÜMİT
YAYINEVİ            DOĞAN KİTAP
SAYFA SAYISI     394
BASIM YILI          2008 / KASIM

15 Ağustos 2014 Cuma

TANRILARIN ARABALARI / Eric Von DANIKEN




Merhaba,

Üç hafta kadar önceydi, kayınpederim Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök'ün bir yazı dizisini takip ettiğini, o gün gazeteyi alamadığı için benden almamı rica etti. Merak ettim çünkü aslında Ertuğrul Özkük'ü pek sevmeyiz ?! "Hangi yazısını okuyorsun baba?" dedim. Şanlıurfa'da bulunan GÖBEKLİ TEPE ile ilgili bir araştırma yazısıymış. İlgimi çekti ben de okudum.

http://www.sanliurfa.com/haber223241-Ertugrul_Ozkok_Gobeklitepeyi_Yazdi.html

Bildiğiniz gibi GÖBEKLİ TEPE 11 bin 500 yıllık tarihi bir geçmişe sahip bilinen ilk tapınak alanı. Ertuğrul Özkük yazıyı alanın arkeloğu Prof. Dr. Klaus Schmidt’in ölümü üzerine kaleme almış.

http://www.milliyet.com.tr/gobeklitepe-nin-kaderini-cizmisti-gundem-1915117/

İlginç bir yazı dizisiydi. okumanızı tavsiye ederim. Yazı da ilgimi çeken bir diğer bilgi 1970'lerde yayınlanan TANRILARIN ARABALARI isimli kitapla ilgiliydi. O dönemden itibaren ne kadar çok konuşulduğu belirtiliyordu. Ve ben bu kitabı okumamıştım....

... Kitabı kütüphanemden buldum hem de ne şans ki 1973 baskısı. Yani benim doğduğum yıl basılmış. Kitabın ana kuramı, açıklanamayan tüm olayların uzaydan gelen uygarlıklar tarafından dünyaya getirildiği, ardından yaşanan doğal felaketlerle insan ırkının sıfırlandığı üzerine. Hatta kitap belgesele dönüştürülmüş. İnternette küçük bir araştırmayla belgeseli de izleyebilirsiniz. Kitapta tarihten, dünyanın her köşesinden o kadar çok örnek ve bu kuramı destekleyici kanıt var ki insan bir an acaba mı diyor? Tabii bu kuramın önünde duran en önemli engel de bana göre din algısı. Gerçi yazar da YARADAN varlığına inandığını belirtiyor ancak galaksi de tek olmadığımızı, bizden daha gelişmiş uygarlıklar olduğunu, geçmişte dünyayı ziyaret ettiklerini, bilimsel verilerle destekleyerek ispat etmeye çalışıyor. Araştırdım. Yazarın başka bir kitabına rastlayamadım. Ama kuram gerçekse biz göremesek bile önümüzdeki yüzyıl da çocuklarımızın göreceğini düşünüyorum.

Olaylara tek açıdan değil her zaman farklı açılardan bakmak, düşünmek ve  sorgulamak iyidir. Allah bize AKIL'ı kullanmak için vermiş, ezber için değil...

Keyifli okumalar,



12 Ağustos 2014 Salı

SABIR TAŞI / Atıq RAHMİ




İnsanın tüylerini diken diken eden, çok başarılı bir kitap okudum. Beni en çok etkiliyen yönü ise bir erkeğin bir kadının duygularını bu kadar açık yazıya dökebilmesiydi...



"....Hüzünle gülümsüyor ve beni alnımdan öpüyordu: İste gzem denen şey de bu, küçüğüm. Her son mümkündür ama hangisinin iyi ve adil olduğunu bilmek... İşte gizem oradadır. "

Romandan küçük bir alıntıyla başlamak istedim. Gizem ne güzel tanımlanmış değil mi? Bu romanda büyükannenin torununa anlattığı ama sonununu vermediği bir masalı tamamlarken verdiği mesaj. Hayatın içinden, biraz kaderci, biraz gerçekçi bir tanımlama.

SABIR TAŞI'nı okuyalı bir kaç ay oldu. Kısa bir roman olduğu için bir günde okumuştum. Kitapla buluşmam ise hakkında okuduğum bir yazıyla olmuştu. Hikaye Afganistan'da geçiyor. Şehirde savaş sürerken, yatalak kocasıyla ilgilenen ama kocasının tepkisizliğini fırsat bilerek o güne kadar bastırmak zorunda kaldığı duygularını dışa vuran bir kadının çaresizliğini aynı zamanda hayran olunası gücünü anlatıyor.

Öyle duygular ki bunlar, öfke, umutsuzluk, çaresizlik, kaygı.... Tümünün okuyucunun yüzüne buz gibi çarpması şok etkisi yaratıyor. Savaş ortamında fiziksel olarak yaşananlar, coğrafyanın kadınlara yüklediği sorumluluk ve acılar bu kısacak romanda o kadar güzel anlatılmış ki yazarı tebrik etmemek mümkün değil. Benim için ise en ilginç yanı sanki bu duyguları yaşayan biri yazmış gibi düşündüren duygu durumu. Ama kadın dilinden bu ruh halini bir erkek kaleme almış. Erkeklerin kadınları hele o coğrafya erkeklerinin bu kadar net anlaması ve anlatabilmesi.


Roman ile ilgili daha geniş bir yazıyı aşağıda radikal gazatesi sayfasından aldım ilginizi çekebilir.
http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=haberyazdir&articleid=994212

Roman sinemaya da aktarılmış...
http://www.youtube.com/watch?v=iVd20dubP1o

Tüm toplumların temel gücü kadınların, tüm toplumları kahreden savaşların rahatsız edici, sorgulayıcı anlatımı... filmi romanı başarılı bir şekilde beyazperdeye aktarmış.

İlginizi çekebilir, iyi okumalar ve iyi seyirler dilerim.

8 Ağustos 2014 Cuma

Bir defada üç kitap ödünç alabiliyorum



Bakın bakalım beyenecek misiniz? Bunlar 18 Ağustos'a kadar kütüphaneden ödünç aldığım kitaplar. Bir karışık paket gibi oldu. Sen Gelmeden Önce romantik seri... hatta bu kitabı biraz önce bloğumda yazdım. Tanrıların Arabaları... 1973.de yayınlandığında ortalığı kasup kavurmuş bir devrim kitabı. Birçok soruyla başbaşa bırakıyor insanı. Sonuncusu da Uğur Mumcu Kitabı. Ne kadar elem bir ölüm. Nasıl bir planlı cinayet. Benim için en kötü tarafı da maalesef benim doğum günüm olan 24 Ocak'ta suikaste kurban gitmesidir.

Çok kısa bir zamanda diğer iki kitapla ilgili de paylaşımda bulunacağım.

Hepinize keyifli okumalar dilerim. Paylaşımın ve sevginin bol olduğu bir dünya umut ediyorum.

SEN GELMEDEN ÖNCE / Judith McNaught







Ah benim bu uslanmaz romantikliğim işte bu kadınla başladı. Bilen bilir Judith McNaught tarihsel aşk romanlarının kraliçesidir. Kendisi de pek şık bir kadındır. wikipedi.deki tanıtımda şöyle diyor

"Judith McNaught (d. 14 Mayıs, 1944) Kitapları, 30 milyondan fazla basılmış ve New York Times en çok satanlar listesine birkaç kez girmiş, ABD'li, aşk romanları yazarı. 19 yy'ın ilk başlarında, İngiltere'de geçen tarihi aşk romanları ile bu tarz romanların öncüsüdür. Daha sonra 50'den fazla yazar Judith McNaught'un izinden giderek, aynı stilde yazmaya başlamışlardır. Ayrıca CBS radyo kanalının ilk kadın yapımcısıdır."

Gerçekten de öyle... ben onun kitaplarını kopyalayarak çoğalmış kitaplara şahidim. Yazarın diğer tüm kitaplarını okumuştum. Bu kitabını ise eski bir baskı olarak yeni üye olduğum kütüphanemden edindim. Tabii iki günde bitti. Bu kadının romanlarındaki kadın karakterlere hayranım. Güzel, gururlu, güçlü, sağlam karakterli kadınlar...tabii hak ettikleri erkeklere de kavuşabilen şanslı kadınlar. (Laf aramızda bir süreliğine kendimizi peri masalına kaptırıyoruz, sonra gerçek dünyaya dönüyoruz ama neyse. Hanımlar beni anlamıştır:))))

SEN GELMEDEN ÖNCE  güzel mürebbiye Sheridan ile Lord Stephen'ın rastlı olarak başlayan karşı konulmaz aşk hikayesini anlatıyor. Hikaye enteresan bir kazayla başlıyor, sonra hafızasını kaybeden güzel Sheridan kim olduğunu bilmeden, ama karakterinin izlerilerini taşıyarak, güçlü Lord.un himayesine alınıyor. Lord (genelde bu romanlarda böyledir) çok farklı ve güzel kadınla birlikte olmuştur, tüm kadınlar peşindedir ama o evlenmeye, daha doğrusu yuları kaptırmaya karşıdır. Ama işte aşk...ne demişler herkesin bir planı vardır ama kaderin de bir planı vardır.

Mutlu sonları seviyorsanız, tarihi romanlara hayransanız ve bu kitabı okumadıysanız olmazzz.  Keyifli okumalar,


Kitabın adı       SEN GELMEDEN ÖNCE

Kitabın yazarı   Judith McNaught

Yayınevi          Epsilon

Basım yılı       2005 (elimdeki baskı buydu ama farklı kapakla yenileri de satışta)

Sayfa sayısı    392

7 Ağustos 2014 Perşembe

KAIKEN / Jean - Christophe GRANGE




Polisiye roman dediğinizde ilk aklıma gelen yazar Jean-Christophe GRANGE olur. Adamın hastayım (argo tabirle 3 yaşımdan beri :))Bu tarzda Türk yazarlardan da Ahmet Ümit'in hemen hemen tüm kitaplarını okumuşumdur ama Ahmet Ümit kızmasın hepsinde daha ortadayken katili hep tahmin ederim. Ama Jean - Christophe hep ters köşe yapar. Belki de bunun için onun kitaplarını seviyorum.

Kitaplarında hep bir sorunlu polis vardır. Bir de sorunlu yardımcısı ama... isimleri farklıdır ama karakterleri bir birine yakındır. Tabii düşününce nasıl olmasın ki? Cinayet şubede çalışan polis şeflerinin normal olması ne kadar beklenebilir ki? Bizde severek takip ettim bir BEHZAT Ç. vardı. Belki yazımı okuyanlar arasında hayranları vardır. Düşünün bu romanlardaki kahramanlar da o tarz işte.

Neyse...

Kaiken. Aslında büyük kızımın yaz roman seçimlerinden oldu. Kendisi uzun yıllardır AİKİDO sporuyla ilgileniyor. Dolayısıyla ismi ve kültürü dolayısıyla onun ilgisini çekti. Ben de okumamıştım. Ondan sonra bir de ben okudum. Birer hafta da bitirdik. Tarzı itibariyle sürükleyiciydi. Ama bana göre bir kaç sorun vardı. onlardan yazımın sonunda kısaca bahsedeceğim.

Japon kültürü dedim doğru ama hikaye Paris / Fransa'da geçiyor. Japonlara hayran bir Fransız polis memuru, kültürünün kurallarından uzaklaşmaya çalışan modern Japon bir modelle evleniyor. Burada karakter analizleri geçmişte neler yaşadıkları ve geldikleri nokta güzel anlatılmış. ruh hallerine dalabiliyorsunuz. İki çocukları oluyor ama zaman içinde bozulan ilişkileri onları boşanma noktasına getiyor. Bu arada manyak bir katilimiz var. Zaten kitap onu kovalama sahnesiyle açılıyor ve tabii tüm dünyada olduğu gibi yasalar suçlunun yanında. polisimizin düştüğü zor durum hem mesleki, hem hukuki, hem de ailevi açıdan gerçekten kötü. Neyse olay böyle devam ederken birden kitap öyle bir yön değiştiriyor ki şok oluyorsunuz.

Farkındaysanız çok detaya girmiyorum. Heyecanla okumanın tadını kaçırmak istemiyorum. Bu kadar bilgi yeterli. Bence neden sorun vardı? Hikayeyi bir yerden alıp ortadan sonra başka bir noktaya süreklemek, başlangıçtaki olayın hakkettiği bitişi vermemek, sonrasındaki hikayeyi de basite indirgemiş. Ne diyeyim bu işler zor, okumak kolay ama yazmak, araştırmak, sürekliyici kılacak dengeyi tutturmak kolay değil. Ama yine de ben zaman kaybı olduğunu düşünmüyorum.

Kitap okuyun, kafanızı dağıtın, hangi tarz seviyorsanız onu okuyun. Yeni bir şeyler öğrenin. Özellikle büyük şehirlerde yaşıyorsanız. Stressle baş etmeye çalışıyorsanız. Kitaplar en büyük yardımcınız olacaktır.

Sevgilerimle,

Tekrar merhaba... Tatilde neler yaptık?

Çoookkkk uzun zaman sonra tekrar merhaba.

Yaz böyle işte. Okullar tatil, eğer anne de tatil ise bu durumda çocukları sürekli bir aktivite ve memnuniyet çabasıyla bir oraya bir buraya götürme, sıcaktan bunalma, RAMAZAN ayı ile vücudu ve beyni detokslama derken insan günün nasıl geçtiğini anlayamıyor bile.

Neyse her şey tamam... yine yazıyorum. Okuduğum kitaplarımı, raflarda neler gördüğümü, kızlarımın neler okuduğunu, yeni başlayacak okul döneminde alacağımız kaynak kitapları sizlerle paylaşacağım.

Tabii bu uzun süreçte boş durmadık.  Kızlarımla oturduğumuz semtte kütüphaneye üye olduk. Malum okuyoruz ama kitap fiyatları aldı başını gidiyor. Ben KORSANA KARŞIYIM. Bir kitabın nasıl zor bir süreçte ortaya çıktığının bilincindeyim. Dolayısıyla 5 - 10 lira daha az diye asla KORSAN almam. Ama okumaya da doymam bunun için. İnternetten kitap almak benim için alışkanlık haline geldi. Ya da D&R gibi büyük kitapçıların indirimlerini katip ederim. Ayrıcı orayı çocuklarla gezmek de çok keyifli oluyor.  Kütüphane ise tam bir kurtarıcı oldu. Bir kere benim ve kızların kitaplığında saklamak istemediğimiz bir iki koli kitabı bağışlayarak başladık. Ardından çocuklarıma çok yabancı olan "kütüphaneye gitmek, oradan kitap seçmek, orada araştırma yapmak" eğitimine giriştik. Hoşlanacaklarını düşünüyordum öyle de oldu. Günümüzde çocuklarımız her bilgiye çok kolay ulaşıyorlar. Hatta şöyle bir argo tabir bile gelişti "Google hazretlerine soralım!" :))))  Ya da Wikipedi.den hemen bakalım. Ama internet bize her zaman doğru bilgi aktarmıyor. orada da editorlar çalışıyorlar, bilgiler yetersiz olabiliyor. Bunun dışında üretici bir toplum olmak istiyorsak, araştırmanın çaba gerektirdiğini , okumanın dokunmak ve koklamak olduğunu, öğrenmemiz gerekiyor. Bir tıkla çözdüm fikri pratik ama hiç bir zaman yeterli olmayacaktır.

Görüşlerime katılıyorsanız yorumlarınızı bekliyor, sevgilerimi gönderiyorum.