28 Şubat 2014 Cuma

KİŞİSEL GELİŞİM KİTAPLARINI BİR KENARA BIRAKIN... ASIL BU KİTABI OKUYUN!

Oldum olası didaktik ya da ileriye dönük masal ümitler sunan kitaplardan haz etmedim. Bir kitap beni eğitecekse "bak bu böyle yapılmalı" demeden mesajını zihnime yerleştirmeli. Mesela POLLYANA ya da HEİDİ benim ilk çocukluk yıllarımda ümit eden insan olmanın, acılara katlanmanın, dostlukla ve dürüstlükle yaşamanın beni nasıl bir üstün insan haline getireceğini anlatan eserler olmuştur. Onlarla hayvan sevgisini, arkadaşlığı, güveni ve acılara karşı güçlü olmayı öğrenmiştim. Sonrasında KAŞAĞI , FARELER ve İNSANLAR ile bir çok birbirinden değerli hayat dersi veren romanlar, hikayaler... Bunlar hepsi bugünkü ben'in oluşmasını sağlayan dostlarım oldular.

Bir arkadaşımın tavsiyesiyle tanıştığım yazar ALAIN DE BOTTON'un kitaplarını da çocukluğumda hissettiğim yol gösterici kitaplar arasına koymak isterim. özellikle FELSEFENİN TESELLİSİ bence bütün kitaplıklar da bulunması gereken bir eser.  Kendisi de felsefeci olan yazar bu kitabında günlük hayatta bize acı veren sorunları felsefeyle nasıl çözebileceğimizi gösteriyor. Cümle içinde felsefe kelimesi geçince biraz önyargılı yaklaşabilirsiniz ama rahat olun sanki karşınızda bir arkadaşınız var ve onunla sohbet ediyormuşcasına okuyorsunuz bu kitabı. İçindekilere gelince,



1- Toplum tarafından kabul görmemenin tesellisi, Sokrates
2- Yeterince paraya sahip olmamanın tesellisi, Epikuros
3-  Düşkırıklığı yaşamanın tesellisi,  Seneca
4- Kendini yetersiz hissetmenin tesellisi, Montaigne
5- Kırık bir kalbin tesellisi  - Schopenhauer
6- Zorluklar yaşamanın tesellisi - Nietzsche

Hayatta karşılaştığımız sorunlara çeşitli felfesecilerin görüşleriyle çözüm üretiyor. Her bir sayfası benim için ayrı değerli ama beğendiğim bir bölümü aşağıda paylaşıyorum...



Kitabın içinde bunun gibi bir çok düşünce, acı dolu ya da şaşırtıcı hayat hikayeleri gibi yaşanmış hayat dersleri mevcut.

Hayat yolunuz hep aydınlık olsun, sevgiler...

27 Şubat 2014 Perşembe

Sizin evinizde de küçük bir gurme gizli olmasın sakın!

Çocuklarla vakit geçirmenin en keyifli yollarından biri önlükleri takıp mutfağa girmektir. Bizim evde yemek yapmak da yemek de pek sevilir. Çocuklarım büyümeye başladıkladıklarında fark ettiğim en önemli şey çok meraklı oldukları ve benimle mümkün olduğunca çok vakit geçirmek istedikleriydi. Bunun yanı sıra görev almak ve başarmak istiyorlardı. Tüm bunlar için mutfağın çok uygun bir yer olduğunu gözlemledim.

Çalışan bir anne olduğum için zamanı sürekli planlayarak yaşamak zorunda kalıyorum. Koşuşturma içinde geçen zamanda bazen sabırsız, çoğu zaman da kendimi yetersiz hissettiğim oluyor. Eminim çoğu çalışan anne benimle aynı duyguları paylaşıyordur.  En önemli görevim olan çocuklarıma ise sağlıklı zaman ayırma sorunu yaşadığım zamanlar oluyor. Ben de çözümü şöyle buldum. Öncelikle  istedikleri sorumlulukları yaşlarına uygun olarak verdim. Örneğin mutfakta yemek yaparken yanıma kızlarımı da aldım. Hem sohbet hem günün dedikoduları hem de lezzetli bir şey ortaya çıkarmanın verdiği keyif. Böyle olunca omuzlarınıza yük olarak binen bazı sorumlulukların paylaşımla keyife dönüştüğünü görüyorum. Çocuğunuz ona güvendiğiniz için size, siz iletişim kurabildiğiniz için ona "gizli teşekkürlerinizi" sunuyorsunuz ve aranızdaki bağı güçlendiriyorsunuz.

Tabii tüm bunları yaparken yanıma keyifli yardımcılar da aldım. Mesela aşağıda göreceğiniz YAVRU GURMEYE MASALLAR kitabı gibi. Şansa bakın ki kitap da anlatıcı gurme ÖYKÜ ile benim küçük gurmem adaş çıktı. İçinde çocuklara sebzeleri sevdirecek tarifler var. Bu tarifleri bize küçük gurmemiz ÖYKÜ anlatıyor ve hikayeler öyle eğlenceli ki tarifle birlikte aklınızda kalıyor. Biz tarifleri uygulamaya başladık ama içine ufak tefek kendi eklerimizi de yapmayı ihmal etmedik.

Kimbilir fırsat verirseniz belki sizin evinizden de YAVRU BİR GURME çıkabilir.

Sevgiler,

26 Şubat 2014 Çarşamba

Hepimiz biraz deli miyiz?

Yayınladığı dönem metroda insanların elinde en çok rastladığım bir kitaptan bahsetmek istiyorum ki zaten en çok satanlar listesinden epey bir müddet inmedi "BİR PSİKİYATRİSTİN GİZLİ DEFTERİ"

"GİZLİ" kelimesi bir kere merak uyandırmaya yetiyordu. "En sıradışı vakalar" doktorun kaleminden isimler değiştirilerek aktarılmış. Kitapta 15 farklı vaka yer alıyor.  Yaşanan olaylar ise çok enteresan. Ben kendime göre bir sıra oluşturarak okudum. İlk okuduğum ise "Kafa Üstü Duran Çıplak Kız" olmuştu. Olayın öyle bir nedeni vardı ki gerçek anlamda şok oldum. İzleyenler varsa bilir, sanki "Dr.House"dan bir bölüm izler gibiydi. Diğer her vaka kendi içinde ayrı ayrı sebeb sonuç ilişkileri barındırıyordu.

Bana asıl ilginç gelense dünyanın öbür ucunda yaşanan bu insan olaylarının ülkemize çok uzak olmamasıydı. Yani artık haritanın neresinde olduğunuz değil nasıl bir "zaman şartına"
maruz kaldığınız önemli. Yoğun trafik, aile ilişkileri, stress, iş hayatında var olma mücadelesi hepimizi aynı noktaya getiriyor gibi.

Kitabın girişinde yazar "Bu kitap zihinsel hastalığı olan ve kendinde yardım alacak gücü bulanlara adanmıştır." diyor.

Eğer insan psikolojisi ilginizi çekiyorsa ve güncel bir dille sıkılmadan okumayı seviyorsanız, tavsiye ederim.

İyi okumalar,



TEK KANATLI BİR KUŞ ...Bulunuş hikayesi de kendisi kadar ilginç bir roman.

Türk Edebiyatı denilince akla ilk gelen isimlerdendir YAŞAR KEMAL... Anadolu insanın acılarını, korkularını, olaylara karşı verdiği tepkileri hissedersiniz onun romanlarında. Öyle büyük bir ustadır ki bir roman olarak elinize aldığınız eserlerinde aslında toplumun analinizi sunar size. Ama yargılamadan, eleştirmeden, yorum katmadan.

Böyle yazmak kolay değil. Önce insanın dev bir çınar haline gelmesi gerekiyor. Acılarla kavrulması, tarihe şahitlik etmesi, insana eleştirmeden bakabilmesi lazım. Zengin kültürümüzün zengin bir öğesidir DEV ÇINAR'ımız.

Son romanının çıktığını duyunca çok heyecanlandım, tanıtımlarını okudum,  merakım katlandı. Çünkü Tek Kanatlı Bir Kuş toplamda 72 sayfalık bir romandı. Roman ve bu kadar az sayfa fikir olarak çok tuhaf gelmişti. Sonra romanın hikayesini okudum. Merakım katlandı... Duymayanlar için Yaşar Kemal'in eşi Ayşe Semiha Baban'ın bir söyleşide kendi cümleleri ile aktardığı anısına yer vermek isterim...

“Evlenince ben Teşvikiye’deki evimi Yaşar da Basınköy’deki evini bıraktı. Birlikte Vaniköy’e taşındık. Yaşar’ın arşivi Basınköy’de kaldı. Eve hırsız girmiş ve her yerin altını üstüne getirmiş. Yaşar’ın yıllardır kutularda, bavullarda duran hiç açılmamış arşivini ortalara saçmış. Evi derleyip toparlayalım derken Yaşar’ın 1969’da yazdığı ve bir kenara kaldırdığı ‘Tek Kanatlı Bir Kuş’ romanı da elimize geçti. Yayınlamaya karar verdik. Hırsıza bu kitabın ortaya çıkmasını sağladığı için teşekkür ediyoruz!”
Tabi tarih dikkatimi çekmişti 1969. Bu kadar eski bir roman geçmişi anlatıyordur, günümüzde ne ifade edebilir diye düşünmüştüm. Ama çok yanılmışım. Büyük usta korkunun romanını yazmış. Anadolu gerçeğini yalın bir dille ve yorumu bizlere bırakarak sunmuş. Kısa oluşuna bakmayın insanın kendi içinde büyüktüğü korku ancak bu kadar öz anlatılabilir. Ben gündemimizle de  direkt bağlantılı buldum... 
Kısa bir özet vermek gerekirse, Halkının neden tek ettiği bilinmeyen, gizemli karanlık bir kasabaya İstanbul'dan bir posta müdürü atanır. Posta müdürü eşi ile birlikte yola çıkar. Ancak bir türlü kasabaya ulaşamaz, önüne türlü engeller çıkar. Yanlızlığın timsali bir istasyon şefi, "Alamancı" bir genç kadın ile eşi gibi yan karakterlerle zenginleştirilen roman fantastik ama bir o kadar da gerçekçi.
Keyifle okuyun, kitaplığınızda mutlaka bulunsun.
Sevgiler, 

25 Şubat 2014 Salı

Beyoğlu'nun En Güzel Abisi...Komser Nevzat'ı ve ekibini çok özlemişim.

Ahmet Ümit Gaziantepli bir ailenin 7 çocuğunun en küçüğü olarak dünyaya gelmiş. Türkiye'nin bana göre en yaşanası döneminde gençliğini geçirmiş. Politik görüşü nedeniyle maceralı bir hayatı olmuş. belli bir görüş açısıyla dünyaya bakarken zaman içinde farklı bir bakış açısıyla da topluma bakabilmeye başlamış, hikaye gücü güçlü bir kalem.

Dünyaya geldiği şehir ve çevresindeki zengin kültürün etkilerini kitaplarını okurken hissedebiliyorsunuz.. Polisiye yazmakla bence çok iyi yapıyor, Türkiye'de polisiye konusunda pek fazla yazar yok. Bunun dışında gözlem yeteğini ve karakterlere esinlendiklerini yansıtma konusunda da oldukça başarılı ki buna KOMİSER NEVZAT ve ekibinin yer aldığı polisiye serilerinde şahit oluyoruz.

Ekibin son macerasının yer aldığı BEYOĞLU'NUN EN GÜZEL ABİSİNİ cuma akşam elime aldım, pazar akşam bitirmiştim. Bu yazarda en çok sevdiğim şey kurguyu öyle güzel yapıyor ki elinizden bırakmak istemiyorsunuz, sıkılacak zaman bulamıyorsunuz. Ayrıca karakterler de sanki yanı başınızda tiplerini, ruh hallerini çok rahatlıkla canlandırabiliyorsunuz. Tek sıkıntım var ben hep katili önceden tahmin ediyorum. Sanıyorum bu benim özel yeteneğim... Henüz okumayanları sinir edip söylesem mi? (...)

Roman Türkiye'nin gündemine bomba gibi oturan, toplumu tartışmaya ve düşünmeye iten TAKSİM GEZİ olaylarını da içine yedirmiş. Beyoğlu'nda dolaşırken sanki romanın içinde yaşıyormuş duygusuna bir müddet engel olamıyorsunuz. Hatta romanda adı geçen kahramanlardan biri her an karşınıza çıkacakmış gibi hissediyorsunuz.

TV karşısında oturup zaman kaybetmektense bu romanla maceranın arasında kaybolmanızı şiddetle tavsiye ederim. İyi okumalar...


NOT - Ahmet Ümit'in MASAL MASAL İÇİNDE'sini okuyanınız var mı? Annesinin anlattığı masallardan derleme bir eser olduğunu öğrendim. Çeşitli okullarda ders kitabı olarak okutulmuş ve Kore'ceye çevrilmiş. En kısa zamanda alıp inceliyeceğim.

24 Şubat 2014 Pazartesi

Çocuklara kitap seçmek ciddi iştir!

Konuyla ilgili bir kaç farklı görüş vardır.
1- "Ne okunduğu önemli değildir önemli olan beğendiği kitapları okusun, yeter ki okusun, sonra büyüdükçe kendisi seçici olacaktır" görüşü, 

Bu görüşe kısmen katılırım ancak yine de başlangıçtan itibaren bizlerin bilinçli tercihlerle aralara kitaplar serpiştirmemiz gerektiğini düşünürüm. Günümüzde raflarda ışıltılı kapaklarla renkli dünyalara davet eden tabiri caizse CİRO kitabı oldukça fazla. Bunlara bir  de SERİLER eklenince çocukların seçici olabilmesi zor. Çocuk tabii sevdiklerini de okusun ama bence arada DOĞRU KİTAP.ları da okusun. Nedir bunlar derseniz klasikler örn, FABL, Ömer Seyfettin KAŞAĞI gibi. Ayrıca gelişimiyle ve yaşadığı hayatla ilgili sorunlara göndermeler yapan kitaplar gibi. 

Konuyla ilgili küçük bir örnek vereceğim. Büyük kızım küçük kardeş konusunda çok ısrarcıydı. Biz de kardeşi olsun istiyorduk, yaptık. Ancak ailenin tek torununun tahtını sallayacak yeni bir bebek evde nasıl bir ortam oluşturacak bilemiyorduk. Her ne kadar sipariş bir bebek de olsa kardeş sevgisi kadar kardeş kıskançlığı da işin içine girecekti. Kızım hamileliğim sırasında 5 yaşındaydı ve her akşam yatmadan önce mutlaka kitap okurduk. Hamileliğim sırasında onu kardeşe hazırlamaya yönelik hikayeler seçtim. Hatta hiç unutmuyorum özel bir hastanenin BADEM BEBEK isimli bir hikaye kitabını almıştık, tekrar tekrar okumuştuk. Kitap hamilelik süresince bebek bekleyen bir abinin duygularını ve yaşadıklarını anlatıyordu.

Sonrasında bu yöntemi ben çok kullandım. İnsanoğlu başına bir kötü durum, çıkmaza girdiği bir iş geldiği zaman düşünür ki bu sadece kendisine özeldir. Oysa yanılmaktadır, benzer olay hep yaşanmıştır, hep yaşanacaktır. Çocuklarda bu duygu durumu daha da derinden yaşanır. Arkadaş kavgaları, kırıcı sözler, öğretmenin davranışı, kardeşi nedeniyle ailesinin ona yaptığı haksızlık yanlızca kendisinin başına gelirmiş gibi düşünür. Bu durumda öğüt işe yaramaz en iyisi rastlantı eseri ( ki öyle olmadığını biz biliyoruz ) bir kitap ele geçirip onu okumak ve sıkıntılar üzerine konuşmak, rahatlamaktır. 

2- "Çocuklar seçkin kitapları okumalı. Şeker nasıl kanser yaparsa faydasız, günlük, çeviri kitaplar bir işe yaramaz, hatta tembel bir zihin ortaya çıkarır." tabii bu fikre de kısmen katılabilirim. Doğru olanı seçmek önemlidir ama hele yaşınız küçükse ve önünüzde çok cezbeci bir şeker duruyorsa nasıl hayır diyebilirsiniz ki? Bence hata yapmaya küçük yaşlarda başlamalılar ki seçmeyi öğrensinler. Kıyaslama yapabilme yetenekleri olsun. 

Günümüz çocukları sokağa çıkamıyor, ağaca tırmanmak nedir bilmiyor, çamurdan pasta yapamıyorlar, en yakın oyun arkadaşları TABLET adı verilen küçük bilgisayalar. Reklam sektörünün mağduru durumundalar. Oynadıkları oyunlar, okudukları kitaplar onları hep bir HEDEF KİTLE olarak görüyor. Bu gerçeği unutmadan durumu değerlendirmeye devam edersek onlar yine de birer çocuk. Önlerine en başından yasaklar koyarsak daha en başından okumaktan soğutabiliriz. Kontrollü serbestlik sağlamalıyız. 

Maalesef bu konuda en büyük yardımcımız okullarımız olması gerekirken bugün bu desteğin çok gerisinde olduğumuzu gözlemliyor, hatta tecrübe ediyorum. Eğitimin geldiği noktayı tartışmayı bir başka yazıma bırakmak istiyorum...

Sizlere ilkokul 4.sınıfta okuyan küçük kızım için seçtiğim iki kitabı tanıtmak istiyorum. 

Oğlum, ben çocukken... Biri bulug çağında, diğeri henüz kendi dünyasında iki çocuk... Ve kendi cocukluğunun koşulları ile bugünün koşulları arasında bocalayan bir anne... Bu eğlendirici öyküleri okurken, öykü kahramanlarından birinin siz olduğu hissine kapılıp, yazarın bir kapı aralığından yaşamınıza göz attığından kuşku duymaya hazırlıklı olun. 

Dağdaki Kaynak... Üç çocuğun öyküsüdür. Olay, bir dağköyünde geçer. Okul çağındaki çocuklarımızı araştırmaya, çevrelerini incelemeye çağıran, doğa sevgisini, köy sevgisini, yurt sevgisini geliştiren bir kitap. 

Bu kitapların güzel özelliklerinden biri de yıl boyunca Türkçe ve Sosyal derslerinde işledikleri konularla paralellik taşıyor olması. 
Keyifli okumalar, 

21 Şubat 2014 Cuma

Ah Jane Austen sen olmasan biz ne olurduk?

Bu kadınla ilk tanıştığım andan itibaren hayranım. Yaşadığı çağ ile yaşadığım çağı, kadının konumunu karşılaştırmak mümkün değil. Tabii halen sıkıntılarımız var ama o yıllarla mukayese bile edilmez. Ama sevgili Jane öyle güzel karakterlerle dönemi ve aşkı anlatmıştır ki...

Özellikle de AŞK VE GURUR orjinal adıyla PRİDE and PREJUDICE. Benim kitaplığımın baş köşesindedir, ilerde kızlarımın ilgisini çeker mi onlarda okur mu bilmem ama ben zaman zaman açıp 60 yaşıma da gelsem tekrar tekrar okuyacağım eminim.

Jane'nin romanlarımda dikkati çekem en önemli nokta baş kahramanın masalsı olmaması. Açıklamak gerekirse olağan üstü değil sıradan biri. Muhteşem güzel değil, harika yetenekleri yok, herkesi parmağında oynatacak bir karakter değil... ama idealleri olan çizgisini bozmayan hikayenin sonunda kendisi de ders alırken çevresine de ders veren içimizden bir karakter. Yüzyıllar önce de yaşamış olsa sanki bugün yanınızda nefes alıyormuş gibi bir karakter. İşte bu yüzdendir ya günümüzün aşk romanlarından çok farklı yerdedir Jane Austen romanları.

İmkanınız varsa orjinalinden okumanızı isterim her romanı. Ama eğer yoksa biz burada çeviri konusunda şanslıyız, alın bir yerden ve hemen okuyun derim.  Bu arada çok uygun fiyata yeni baskılarının çıktığını da müjdeliyeyim.

İyi okumalar.