28 Kasım 2014 Cuma

Ustaca Sevmek / Don Miguel Ruiz


Çok güzel bir kitap okuyorum şu an ve bitmesine bir kaç sayfa kaldı. Nasıl ilaç gibi geldi anlatamam...Kafamda uçusan o kadar sorunun cevaplarını sanki ben sormuşum da Don Miguel Ruiz yanıtlamış gibi geldi. Kitabım dün sabah PTT kargo ile elime ulaştı. KİTAP OKUMAK İSTER MİSİN? platformu tarafından gönderildi. Kendilerine buradan tekrar teşekkür ediyorum. Umarım bir çok kişi bizler gibi okumaya sevdalıdır ve paylaşmayı seviyordur. Sayımızın hızla artmasını ve projenin de büyümesini delirim. 

USTACA SEVMEK gerçekten mümkün mü? İnsanoğlu her işte ustalaşmaya çalışıyor. Yemek yapmak, araba sürmek, terzilik, sunum yapmak vs. vs. ilgi ve iş alanımıza göre bir çok konuda. Peki en temel durum olan SEVMEK konusunda ustalaşabiliyor muyuz? Ya da tam tersine yaşlandıkça acemileşiyor, beceriksizleşiyor muyuz? Don Miguel Ruiz 12 farklı konu başlığı altında nedir bu SEVMEK meselesi, hayatımızı nasıl aydınlatır, ilişkilerimizi nasıl yola koyar izah etmiş. Okuğum kitaplardan alıntı yapmayı severim bilirsiniz. Ne demek istediğimi daha net anlayabilmeniz açısından kitaptan küçük bir kaç cümle yazacağım:

Örneğin, 

"Mutlu değilseniz, bütün istediğiniz de rahat bırakılmaksa bunun kişisel bir yanı, eşinizle ilgisi yoktur. Belki bir sorununuz vardır ve kendi haline bırakılmak istiyorsunuzdur. Ama suskunluğunuz eşinizin zihninde pek çok varsayıma yol açabilir. "Ne yaptım acaba? benim yüzümden olmalı" Oysa eşinizle ilgisi yoktur, bu haliniz onunla ilgili kisel bir nedenden ötürü değildir. Kendi halinize bırakıldığınızda gerilim dağılır, mutluluğa geri dönersiniz"
bu durumu kaçımız yaşamıyoruz ki?

Üstat diyor ki, 

"İlişki sanattır. İki kişinin yarattığı bir düşte ustalaşmak tek bir kişinin düşünde ustalaşmaktan çok daha güçtür. Her kinizin de mutluğunun sürmesi için kendinize düşen yarıda kusursuz olmanız gerekir. İlişkide size düşen yarıdan sorumlusunuz, bu yarıda da belli bir miktar atılacak birikim bulunuyor. Bu çöp yığını sizin yağınınız. Halletmesi gereken sizsiniz, eşiniz değil. Eğer boşaltmaya o kalkışırsa işin sonu sürten burnu olacaktır. Burnumuzu istenmeyen yerlere sokmamayı öğrenmemiz gerekecek."

Dünyanın çok çok geçmiş bir döneminden gelen TOLTEK adı verilen bir uygarlığın devamını temsil ettiğini söyleyen üstat yukarda belirttiğim gibi dünyanın öbür ucundan sanki benim evimin içindeymiş gibi tespitlerde bulunup, sevginin ışığının bize nasıl yol göstereceğini basit cümlelerle aktarmış.

Ben genelde bir yazara merak ya da tavsiye ile abone olurum. Don Miguel Ruiz'e olan merakım aşağıda linkini vereceğim AYŞE ARMAN röportajından sonra başladı. Röportajda söyledikleri çok ilgimi çekmişti. Sonra acaba dedim yeni bir din taciri mi? Yok değil, binlerce yıl öncesinden gelen bir öğretinin peşinden giden, söyledikleriyle kişiyi direkt bir yere bağlamayan, güzele ulaşmak için sevgiyi baz alan bir adam.  Diğer kitaplarını da okuyacağım. Ve kitaplığımda yer açacağım.

işte ayşe arman'nın kendisiyle yaptığı röportaj,

http://www.muhabir.net/hayati-daha-guzel-yasamak-icin-4-anlasma-makale,239.html

kim bu TOLTEK'ler kısa bir bilgi,

http://tr.wikipedia.org/wiki/Toltekler



Kitabın adı       Ustaca Sevmek

Yazarı               Don Miguel Ruiz

Yayınevi           Ötesi Yayıncılık

Yayın yılı         2000

Sayfa sayısı      128

26 Kasım 2014 Çarşamba

KARLAR ÜLKESİ / PSM - Zorlu





Sadece oturup okumuyoruz doğal olarak. Mecburen çocuklarımızla sosyalleşiyoruz. İşin esprisi bir tarafa geçtiğimiz hafta sonu küçük kızımla filmini de izlediğimiz KARLAR ÜLKESİ masalının ZORLU daki PSM gösteri merkezinde sahnelenen tiyatro oyununa da gittik. Ben masallarla büyümüş bir ihtiyar olarak seve seve izlemeye gittim hatta belki benim küçükten daha çok zevk alarak izledim...

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki sahne, dekor, kostümler harikaydı. Para konuşmuş dedim çıktıktan sonra...Neden mi? Yıllardır devlet tiyatrolarında oyun izlerim maalesef tiyatrolarımıza bütçe ayrılmaması, sanata üvey evlat gibi davranılması nedeniyle her geçen yıl daha bir kötüye gidiş var. Oyuncu kadrosu muhteşem, oyunculuklar harika hepsine şapka çıkarırım ama bütçe yok ki oyuna doğru düzgün sahne yapsınlar. PSM de ise özel sektör olması ve Türkiye'de bir ilk ve tek olarak dünyada gösterimi yapılan muhteşem şovların taşınması nedeniyle tüm olanaklar mevcut. İzlediğim benim belki basit bir çocuk oyunuydu ama sahne geçişleri harikaydı. Tüm bunların dışında tabi ki oyuncular ve dansçılar da başarılıydı. Dolayısıyla çıkışta " Ah ah o paraları verseydim de CATS'i burada izleseydim" veryasınını içten içe yapmadım değil. Ama programa göz atınca TİYATRODAKİ HAYALET varmış Nisan da , hazır Brodway ayağımaz gelmişken bari onu kaçırmayalım diye düşündüm.

Oyunun en güzel tarafı da neydi biliyor musunuz? BEDAVA olması. Eğer bilet dağıtım günlerinde şansınız varsa bileti sıraya girip alıyorsunuz ve çocuğunuzla bu güzel oyunları izleyebiliyorsunuz.
Kesinlikle tavsiye edirim. Bir de paparazilik yapayım...Salonda bizimle birlikte OKAN BAYÜLGEN kızı İSTANBUL ile, Çağla Şikel ve Emre Altuğ da oğullarıyla oyunu izleyenler arasındaydı. Eee tabi ünlü olmak ana babalık vazifelerine engel teşkil etmemeli değil mi?

Bir de Kirbitçi Kız varmış, ilgisini çekenler için bilgi linkini paylaşıyorum.
http://www.zorlucenterpsm.com/tr/kibritcikizmuzikali

KAYIP KIZ / Gillian Flynn / Film Yorumu



Blogumda kitap yorumları dışında romanlardan senaryolaştırılmış, izleyip beğendiğim sinema filmlerini ve dizileri de paylaşmak istiyorum. Bazı filmler öyle çözümleniyor ki kitaplarını bile ezip geçebiliyor, bazıları ise son derece sönük kalıyor. Hatta yıllar içinde defelarca defalarca farklı kadrolar tarafından beyazperdeye akarılan romanlar da var. Mesela Jane Eyre bir örnektir. Ben bir çok versiyonunu izledim, son iki versiyonuna hayranım. Ya da Aşk ve Gurur. Bu klasik romanda bir çok kere beyaz perdeye başarıyla aktarılmıştır. 

Bugün size aktaracağım sinema filmi KAYIP KIZ. Orjinal adıyla GONE GİRL. Genellikle ben de alışkanlıktır. Sinema filmlerine gitmeden İMDB puanlamasına bakarım.

http://www.imdb.com/title/tt2267998/ 

Açıkcası sinemaya zaman kaybetmek ya da sıkılmak için gitmek istemiyorum. Bu filmi seçtiğim sırada karşımda iki üç alternatif daha vardı ama en yüksek puanlama Kayıp Kız.daydı. Ben ayrıca BEN AFFLECK 'in özellikle yönetmen ve yapımcılığını beğeniyorum. Oyunculuğu benim için ikinci sıradadır. Bu bir tereddüt yaratsa da filmin yönetmeni avid Fincher filmi izlemek için tek başına yeterli bir referanstı. 
Film başından sonuna bir sonraki planda nasıl bir aksiyon gelişeceği ve beklentisiyle takip ettiriyor ancak beklediğiniz aksiyon hiç gelmiyor. Ama her akan dakika kayıp kızımızın kurbandan çok kurban olmayı reddeden aksine kurdunu kurbana çeviren tehlikeli bir varlık olduğuna şahit oluyorsunuz. Film insan, karı koca ilişkisi, hırs, delilik hali, ihanet üzerine çok ince vurgular yapan gerilim tarzında düşünülmüş etkileyici bir eser. Özellikle yönetmen ve oyunculara şapka çıkartıyorum. 

Filmi izledikten sonra DR.da kitabını da gördüm. Ama açıkcası okumayı düşünmüyorum. Çünkü film beni tatmin etti ve hafızamda bu şekli ile kalmasını tercih ediyorum. Merak edenler için bir blogger arkadaşımın sayfasındaki yorumu paylaşmak istiyorum.

                           

Hayran olduğum bu DAVID FINCHER kimmiş diye merak edenleriniz varsa 

http://www.beyazperde.com/sanatcilar/sanatci-15709/

benim en çok beğendiğim sinema yorum sitesinden bilgi alabilirsiniz. 

Ha bir de unutmadan tavsiye... eğer eşiniz özellikle action tarzından hoşlanıyorsa ona eziyet olacaktır. Benden uyarması.

Keyifli seyirler, 

25 Kasım 2014 Salı

Yazar Hıfzı Topuz'la tanışmak...




Sıkı hayranı olduğum yazarlardan biridir Hıfzı Topuz. Romanlarını neden severim bilir misiniz?
Öncelikle çok yukardan yazmaz, anlaşılır temiz bir türkçe ile yazar. Her romanında tarihimizde bir değeri ifade eden enterasan kişilikleri ve önemli dönemleri işler. Bir romanını bitirdiğimde altını çizdiğim, merak edip araştırdığım o kadar çok konu olur ki yeniden yeniden bilgilenirim. Kendisinin şimdiye kadar MEYYALE, DEVRİM YILLARI, BAŞIN ÖNE EĞİLMESİN, GAZİ VE FİKRİYE okuyup hayran kaldığım romanlarıdır. Anlıyacağınız daha çok okuyacağım kendisini. Yazarın ifadesiyle, aynı yayınevinden bugüne kadar yazılmış 23 - 24 kadar farklı romanın olduğunu düşünürsek eğer...

Bugün çok mutluğum çünkü sevdiğim, hürmet ettiğim bu değerli yazarla tanışma şansı elde ettim. Kitaplarımı imzalattım ve sohbet ettim. Ardından da BİYOGROFİK ROMAN nasıl yazılır, kültürel anlamda gelişme nedir konularında güzel bir sohbet dinledim. Kendisi şu an 91 yaşında ancak yaşına rağmen hafızası tazeliği,  dinç ve kibar görünüşü ve gençlere hitabı muhteşemdi. Ben bu durumunu yaşıtlarına nazaran kafasını sürekli meşgul etmesine ve araştırmacı kişiliğine bağladım. Yazar ne tür yazdığını ve yazarlığını şöyle tanımladı: "Ben tarihçi değilim, romancı da değilim ben gazeteceyim ve bu çerçeveden yazdığım için yukardan bakmıyorum. Cümlelerimde Osmanlıca ya da herhangi bir yabancı kelime kullanmıyorum. Romanlarımı el yazısı ile yazıyor 25 yaşlarındaki asistanlarıma dikte ettiriyorum. Böylece yazdıklarımı da genç kuşağın anlayıp anlamadığı konusunda test etmiş oluyorum. Benim için  en besleyici ve yönlendirici şey romanlarım yayınlandıktan sonra aldığım tepkiler ."

Hıfzı Topuz devrime inanmış bir yazar. Dile kolay cumhuriyetin ilan edildiği yıl doğmuş. O kadar çok anıyla dolu ki.. ve bu anıları kitaplarıyla bizlere aktarmaya devam ediyor. Umarım yazar sağlıkla ve huzurla uzunca yıllar bizlerle olmaya devam eder. Hep aynı heyecan ve umutla yazmaya devam eder. Ben yazarın son kitaplarından ikisini daha edindim. En merak ettiğim hayat hikayelerinden biridir NEYZEN TEVFİK'in ki. Sıcağı sıcağına aldım. Bir diğeri ise yoklukla geçmiş bir sanat hayatını anlatıyor: Fikret Mualla'nın Yaşamı. Her ikisini de heyecanla okuyup sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum.


Cumhuriyetle doğmuş yazarımızın kitaplarını ısrarla tavsiye ediyor, keyifli okumalar diliyorum.

Hıfzı Topuz kimdir ile ilgili kısa bir bilgi aşağıdaki linkten edinebilir, kitaplarını inceliyebilirsiniz.

http://www.kitapdenizi.com/kitap/Hifzi-Topuz-kitaplari-yd476.aspx

24 Kasım 2014 Pazartesi

Kalbin Ateşi / Rita Hunter



Güzel, duygulu yazar RİTA HUNTER son kitabıyla Ateş serisini tamamladı. Sağlam karakterli, dokunacağın kadar gerçek ve eğlenceli kadın kahramanlar ile onların çekiminden kurtulamayan yakışıklı ama yakışıklı, güçlü erkeklerin aşk dolu romanları bunlar...

Gençliğimden itibaren romantik serileri takip ederim. En başta Jane Austin olmak üzere Brenda Joyce, Julie Garwood ve Judith Mcnaught en çok takip ettiğim yazarlardır. Sonraki yıllarda maalesef bu tarz çok para kazandırdığı için çok kötü örnekleri ortaya çıktı. Hatta beni bile sıkmaya başladı. Tam o günlerde Rita Hunter'ın kitabı ilgimi çekti, tarzı Judith Mcnaught'a benziyordu. Sonraki kitabını ilgiyle bekledim. Sonraki ve sonraki... sanırım bundan sonra ne yazarsa okuyacağım. Size ayrıca bir sır vereyim mi? Kendisi bir Türk. Takip etmek isterseniz facebook hesabı herkese açık. 

Gelelim romanımızın hikayesine, İskoçya kırsalındaki küçük çiftliğinde koyun yetiştiren Davina Murray, sevdiği erkek tarafından kandırılarak terk edilen kardeşinin intikamını almak için yemin eder. Kardeşinin duygusal olarak girdiği bunalımı önlemeyen Davina, hiçbir şey olmamış gibi pırıltılı şımarık hayatını sürdüren adama dersini vermek için yola çıkar. Ancak hep derler ya "Sen istediğin kadar plan yap, kaderin de bir planı vardır" diye Davina da kaderinden kaçamayacaktır. 

Planlarının karşısına korumacı kuzen çıkar. Bu adam güçlü, yakışıklı, etkileyici bir o kadar da korkutucudur. Abbey kontu olan Stephan Ramsey de aniden kuzeninin hayatına giren bu etkileyici kadına süpheyle yaklaşsa da duyguların kontrol edilemez olduğunu o da öğrenecektir. Ayrıca aşkın engel tanımaz olduğunu...

Seriye en başından başlamak isterseniz tavsiyem  Aşkın Ateşi, Ruhun Ateşi ve Kalbin Ateşi sırasıyla okumanız. 

Romantizimden hoşlanıyorsanız heyecan ve tebessümle okuyacağınıza eminim.

Sevgilerimle, 



Kitabın Adı             KALBİN ATEŞİ

Yazarı                     RİTA HUNTER

Yayınevi                 EPSİLON

Sayfa sayısı            493

Yayın yılı               Eylül 2014

22 Kasım 2014 Cumartesi

ŞEKER PORTAKALI / Jose Mauro De Vasconcelos



Okuyup paylaştığım kitaplara düzenli olarak çocuk kitapları da eklemeye karar verdim. Bloguma ekleyeceğim çocuk kitaplarının bir bölümü yıllar öncesi okuyup sevdiğim ancak şimdi iki çocuk sahibi bir yetişkin olarak tekrar okuyunca neler hissedeceğimi merak ettiğim kitaplardan ve benim için yeni yayınlardan oluşacak. 

Bilirsiniz insan çocukken dünyasını farklı bir gözle görür. Hafızamızda nokta vuruşu anılar kalır. Bir mekan, bir kişi, bir hayvan, bir koku ya da bir tat. Büyüyünce hiç bir şey eskisi gibi olmaz. Büyüyünce "büyü" bozulur sanki. Hatırlıyorum çocukluğumda çok zengin bir hayal gücüm vardı. Polyanna ile umudum, Heidi ile sevgim, rahmetli dedemin anlattığı masallarla heyecanım, Kemalettin Tuğcu ve Ömer Seyfettin ile çocuk gözyaşlarım hatta Teksas ve Tomiks'le macera duygum ve iyinin hep kazanacağına olan inancım. Zaman çocukluğumuzu alıp götürüyor, 

İşte sevgili Jose Mauro De Vasconcelos karakteri ZEZE ile beni yine çocukluğuma götürdü. Romanını 1968'de ben doğmadan önce ve benden çok çok uzak bir diyarda yazmış. Benim kültürümden çok uzak bir kültürde BREZİLYA'da geçiyor. Ama çocuk aynı... Duygusal, zor şartlar altında yaşamaya çalışan, zengin hayal gücüne sahip, yerinde duramayan, haylaz...

Çok fakir ve kalabalik bir ailenin sondan bir önceki 5 yaşındaki çocuğu ZEZE'nin maceralarına ve acılarına tanık olduğumuz bu kitap ile ilgili bir çok tartışma da yaşanmış ülkemizde. Enteresan karşıt görüşler var. Ben sizlerle aynen paylaşacağım karar sizin. Ama romanı okumadan karar vermeyin derim. 

Yazarın kendi hayatından esinlerek yazdığı romanın hikayesini kısaca özetlemek gerekirse, ZEZE kalabalık ailesiyle çok zor şartlar altında yaşamaktadır. Biz roman boyunca 5 yaşındaki küçük Zeze.nin gözünden o hayatı izliyoruz. Yarı kızılderili olan ZEZE tüm gününü çeşitli yaramazlıklar düşünerek ve uygulayarak geçirmektedir. Kahvaltıda kahve içine batırılan kuru ekmekle yetinmek zorunda kalan aile ZEZE.nin yaramazlıklarına pek tahammül edememektedir. Roman boyunca da ZEZE çok defa dayak yiyerek cezalandırılmaktadır. ZEZE yaptığı yaramazlıkları aslında kendisinin yapmak istemediğini içindeki şeytanın onu yönlendirdiğine inanmaktadır. Neyse ailesi onu biraz evden uzaklaştırmak ve meşgul etmek için erkenden okula yazdırır. Yaramaz kahramanımız aynı zamanda o kadar zekidir ki okulda öğretmenin gözüne girer ve başarılı bir öğrenci olur. Tabii bu arada yaramazlıklarından da vazgeçmez. Aile yeni bir eve ve semte taşınır. Kahramanımızın bu evde küçük bir portakal ağacı fidesi olur. Bu fide kahramanımızla konuşmaktadır. Hikaye boyunca da en yakın arkadaşı ve sırdaşı olacaktır. Hikayede ZEZE.nin önce nefret ettiği, sonra da hayata tutunmasını sağlayan bir başka yakın arkadaşı daha olur. Bu kişi ondan yaşça büyük ama onu hayata bağlayan hatta babasının yerine koyduğu bir dosttur. Ancak küçük ZEZE hayatın getirdiği acıları küçücük yaşında öğrenmek zorunda kalacaktır. 

Roman "Günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü" tanımlamasıyla başlıyor ve günün birinde acıyı öğrenen tüm büyüklere mesaj veriyor. Milli Eğitim Bakanlığı bir şikayet üzerine bu romanı tavsiye edilen romanlar listesinden çıkartmış. Ben katılmıyorum. Bırakın çocuklar okusun. Korunaklı çocuklarımız diğer çocukların çekebileceği acılara şahit olsun, biraz bu durumu hayal etmeye çalışsınlar. 

Romanla ilgili benim tek endişem bizim çağın çocukları çizgi roman kültürüne, müzikallere o kadar uzaklar ki hikayede zaman zaman yer alan çizgi roman karakterlerini tanıyamayacaklar muhtemelen benim okurken hissettiğim duyguları taşıyamıyacakları yönünde. Ne kadar yazık ve onlar için için ne büyük kayıp.

Sevgi ve umut yolunuzu aydınlatsın, iyi okumalar.

....

Roman milli eğitim bakanlığı tarafından çocuklara tavsiye edilen kitaplar listesinden çıkartılmış. Bununla ilgili BEYAZ KİTAPLIK blogunda yer alın yazıyı paylaşıyorum,

http://beyazkitaplik.blogspot.com.tr/2013/01/seker-portakalindaki-mustehcen-kelimeler.html


Bir diğer görüş de bu romanın çocuklara okutulmaması yönünde...

http://kassamstrateji.wordpress.com/yayinlarimiz/seker-portakali-elbette-sakincalidir/

Merak edenler için yazarın hayat hikayesi de burada, 

http://tr.wikipedia.org/wiki/José_Mauro_de_Vasconcelos

....


Kitap adı          ŞEKER PORTAKALI

Yazarı              JOSE MAURO DE VASCONCELOS

Yayınevi          CAN Yayınları

Sayfa sayısı     200

Yayın yılı        1983 (1.Basım) Elimdeki 105.baskı

16 Kasım 2014 Pazar

Filin Yolculuğu / Jose Saramago





Nasıl anlatsam, nereden başlaşam?

İtiraf edeyim Elif Şafak kopyalamış tartışmalarıyla bu romanı okumaya karar verdim. Elif Şafak'ın USTAM VE BEN romanını okumadan önce Jose Saramago'yu okuyup gerçekten çalıntı var mı yok mu kendim değerlendirmek istedim. Konu o günlerde o kadar gündemdeydi ki neredeyse Elif Şafak yeni romanının tanıtımından çok bu soruya yanıt vermekle uğraşıyordu. Örneğin,

http://www.medyaradar.com/elif-safak-portekizden-fil-calmadim-haberi-110419

medya radar.com da o dönem bu şekilde haber olmuş. Yazıda bahsedilen Ayşe Arman röportajını okumadım ama yazarın katıldığı canlı yayınları dinlemiştim.

Neyse... Henüz USTAM VE BEN'i elime almadım. Bazı kitapları okumak için fikren ve ruhen hazır olmam gerekiyor. Neden bilmiyorum? Size de oluyor mu? Bazem elimde iki üç kitap oluyor. Birlikte okuyorum, birini bırakıyorum aradan aylar geçiyor, kaldığım yerden devam ediyorum ve daha çok keyif alıyorum. Bir roman moda olduğunda okumayı ise hiç sevmiyorum. Aynı kıyafeti giyen kolejliler gibi...

İyi ki önce FİLİN YOLCULUĞU'nu okumuşum. Jose Saramago ile tanıştım. Ardından KÖRLÜK adlı romanını okudum çünkü. Yazarın artık hayranı olduğumu söyleyebilirim. Hani geçenlerde Meryem Uzerli bir ödül törenin de Halit Ergenç'in önünde hürmetle eğilip ödülünü takdim etti ya...aynı duygular içersindeyim.
Kesinle usta bir kaleme hayranlık duyuyorum. Okudukça hayranlıkla tüylerim diken diken olacak artık eminim. Çünkü kendisi popüler rating yazarı değil. Yazdıklarıyla vuran bir kelime ustası.

"ELVEDA DÜNYA, GİDEREK BERBATLAŞIYORSUN. "

FİLİN YOLCULUĞU, 16.yüzyılda Portekiz kralı, kuzeni ROMA GERMEN imparatoruna hediye olarak bir fil gönderir. Filin adı Süleyman'dır. Kral Osmanlı Padişahı Süleyman'a gönderme yaparak MUHTEŞEM SÜLEYMAN adını verir file. ( Bu da o dönemde avrupa üzerindeki Osmanlı korkusunun ve korkuyla aşağılamanın bir göstergesi gibi geldi bana!) Hediye fil ve bakısı uzun bir yolculuğa çıkarlar. Ama yolculuk daha önce hiç görülmemiş bir hayvanın ülkeyi baştan başa geçmesi, kraliyetin traji komik durumları, fakirlik ve savaş içindeki halkın seyehat halindeyken bu devesa yaratığın beslenmesiyle uğraşması, iktidar ve üstünlük savaşları, insan aklının hinlikleri gibi çok çeşitli figürlerle desteklenince enteresan hale geliyor. Yazar hikayeyle birlikte ölmeden önce yeni bir varoluş dersi veriyor bana göre.

Bu romanda ilgilimi çeken bir başka konu romanın girişinde ÇEVİRMENİN kısa ama çok dolu NOTU ile yazarın tarzı, romanın yazar için önemiyle ilgili net bir bilgiye sahip oluyor ve daha bilinçli okuyorsunuz.

Yazarı biraz daha yakından tanımak için kitaplarından altılanan bir kaç sözünü okumanın faydası olur diye düşünüyorum. Bir TEASER yapmış olursunuz.

http://www.manalisozler.com/search/label/Jose%20Saramago%20Sözleri

Bu arada insanlığınıza acımak, insanlığınızdan utanmak, insanlığınıza umut bağlamak için mutlaka KÖRLÜK adlı romanını da okuyun derim.

Sevgilerimle,

14 Kasım 2014 Cuma

Sarah Jio'dan hayranlarına mesaj

iyi akşamlar, 

Yazar Sarah Jio'yu takip edenleriniz vardır eminim. Kendisinin kitapları Türkiye satış listerinde hep üst sıralarda. Bugünlerde yeni kitabı GÜNDÜZ SEFASI adıyla türkçeye çevrildi ve satışa çıktı. Yazar facebook sayfasından özellikle Türkiye'deki hayranlarına mesaj yollamış. Bu ay Türkiye'ye ye gelemiyeceğini ama 2015 yılı içinde özel bir seyahat ile mutlaka geleceğini ve kitaplarını imzalıyacağını belirtmiş. Hayranlarına duyrulur...



"Sarah Jio, Author
The Turkish edition of MORNING GLORY, which was just published, is so whimsical! Turkey, I'm so sorry I wasn't able to visit you in Istanbul this month, but I promise, I'm going to be making a special trip to sign books and meet you all in 2015. Details to come! xoxo"

13 Kasım 2014 Perşembe

"KİTAP OKUMAK İSTER MİSİN?" enterasan bir kütüphane ilgimi çekti...

Günaydın

Bu sabah blogumla ilgili araştırma yaparken enterasan bir site ile karşılaştım. Beğendiğin kitabı ücretsiz okuman için gönderen kütüphane sisteminde 2 ila 3 hafta gibi bir sürede tekrar iadesini bekleyen bana göre internet üzerinden bir kütüphane sistemi. Talep ettiğiniz kitabın ilk kargo ücretini onlar ödüyor, iade ücretini siz ödüyorsunuz.

Ben yapı olarak önce araştıran, güvenmesi biraz zaman alan insanlardanım ama ilk aşamada bu organizasyon çok ilgimi çekti. Sitede, kurucuları, kendilerince kitapları derecelendirerek gruplamış. Gurupları inceledim acaba sadece bir politik, dini ya da etnik düşünceye ait bir yapı mıdır diye? Ama değil, bence siz de bir göz atın. Artık çağımızda kitap paylaşımının böyle bir noktada yürümesi bana çok mantıklı geldi.


http://kitapokumakistermisin.com/kitapokumakistermisin.php

Sevgilerimle,

Ayşe Kulin'in Radikal Kitap ekinde yer alan röportajı



Ayşe Kulin ve başka bir kaç yazar ile ilgili arkadaş arasında zaman zaman tartışırız. Konu ISMARLAMA KİTAP YAZMA meselesi. Bazı arkadaşlarım özellikle liste yazarların yayınevi siparişi ile kitap yazdığını söyler. Haklı olabilirler, sonuçta bu işin bir yerde ticaret yönü de var. Öyle olmasa o yazarların kitapların ilk baskıları yüzbinler yapmaz. Yatırım olarak düşünülmeyen kitapların reklamı da yapılmaz. Bugünlerde bir çok romanın çeşitli mecralarda reklamlarıyla karşılaşıyoruz.  Ülkemizde ve dünyada bu iş bir ticarete dönüşüyor doğrudur. Hatta bazı kitaplar senaryolaştırılma ihtimaline göre yazılıyor.

Ben hep Ayşe Kulin'i ayrı bir yere koyarım. Kendisi bir röportajında özellikle biyografi yazması için sayısız teklif aldığını belirtmişti. Biyografi yazmanın çok zor, yazarın elini çok bağlayan aynı zamanda bir çok insanı lüzumsuz yere gücendiren bir iş olduğundan bahsetmişti. Sonuçtu ADI AYLİN, FÜREYYA, TÜRKAN birer biyografidir. Yazar yeteneğini çok güzel konuşturmuştur.

Size İstanbul Kitap Fuarı'nın devam ettiği bu günlerde sevgili Ayşe Kulin'in RADİKAL KİTAP eki tarafından yapılan bir röportajını aktarmak istiyorum. Yazarın yeni kitabı HANDAN'ın konuşulduğu röportaj benim ilgili çekti. Ama önce HAYAL'i okuyacağım....

Sevgiler,


http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/ayse-kulinin-guclu-kadinlari-408850

12 Kasım 2014 Çarşamba

GÜNAYDINNNN...

Günaydın, güzel bir gün olsun....

Güneşin yüzümüze güldüğü her gün içimize hayat enerjisi dolsun.

Beni takip edenlere kolaylık olsun diye geçmiş yazılarımı daha kolay bulabilmeleri adına arşivimi buraya da taşıdım. Okumaya ve yazmaya devam...

Sevgilerimle,

11 Kasım 2014 Salı

TAŞ VE TEN / İNCİ ARAL



Tavsiyelere değer verir misiniz? Ben tavsiyelere kulak tıkayamayanlardanım. (yazarken fark ettim çoook uzun bir kelime değil mi?) Şimdi tanıtacağım yazar ile ilgili farklı kaynaklardan iki farklı bilgi akışı olmuştu. Biri benim gibi okumayı seven can dostumdan diğeri bir önceki tanıtımımda bahsettiğim sevgili yazar Ayşe Kulin'den. Arkadaşım ne zaman elime bir İnci Aral kitabı alsam bir türlü bitiremedim demişti. Şaşırdım çünkü o bana göre daha sağlam okur. Acaba İnci Aral'da Orhan Pamuk gibi çok değerli ama cümlelerini anlamak için ekstra çaba sarfedilmesi gereken yazarlardan biri miydi? Diğer tavsiye Ayşe Kulin'den gelmişti. Röportajında Türk Edebiyatında çok değerli yazarlar olduğundan bahsediyordu. Bunların başında da İnci Aral'ı yazmıştı. Ben de hemen okunacaklar listemin başına İnci Aral'ı ekledim. Şimdi tabii beni eleştirebilirsiniz. Madem bu kadar okuyorsun, hatta bir tavsiye sitesi yazıyorsun nasıl oluyorda bu değerli yazarın herhangi bir kitabını bugüne kadar okumadın diye. Sadece onun için değil henüz okuyamadığım bir çok değerli yazar için ben de zaman zaman kendime kızıyorum ama bir yerden başlamak lazım değil mi? Ben de TAŞ VE TEN'den başladım... Ayrıca kitabımı kütüphaneden alıp okudum :)))

Öncelikle can dostum haksızsın. İnci Aral çok kolay okunan bir yazar. Belki bir kitapla karar vermek yanlış olur ama TAŞ VE TEN beni aldı götürdü. Neden mi? Karakterler o kadar hayatın içinden, yaşananlar o kadar olağandı ki... hele karakterlerin ruh hallerinin içine girip çıkmaları, geçmişe gidip gelmeleri, karakterlerin üzerindeki geçmişin izleri. Ve her yaşta yaşanma ihtimali olan aşk. Bir şeyler bittiğinde yeniden başka bir şeylerin filizlenebilme ihtimali. Diğer taraftan sanat dünyasının içinde de olsa insanın aynı "insan olma" sorununu yaşaması. Hafızamda etkileyici izler bıraktı.

Romanımı üye olduğum kütüphaneden aldım, okudum. Bir diğer güzel tarafı benim ilgili çeken cümlelerin benden önce sahibi olan okuyucu tarafından da altı çizilerek hafızalanmış olsaydı. Enteresan değil mi? Yazarın gücü bu işte. Size kısa bir kaç alıntı yapmak istiyorum.

"Herkes baktığı insanı kendi ölçülerine göre tanımlar. Çünkü insan kendini başkalarının gözüyle göremez."

"Aşk bir mucizedir. Suyun ortasındaki bir sandalda korkuyla birbirine sarılmaktır. Batabiliriz. Olsun. O benim kaderim..."

"Adlar, tarihler, olaylar hatta ölümler bir hayatı tanımlamaya yetmiyor. Işıklar, renkler, sesler, sıcak ya da soğuk, gülüşler, gözyaşları, pişmanlıklar, sayısız ayrıntı belirliyor hatırlamanın derinliğini."


Romanın konusundan da kısaca bahsedecek olursam. Hikaye Ulya adında, alanında uluslararası başarılara sahip heykeltraşın hayatının içinde geçiyor. Sanatçı bir sergi için Almanya'ya giderken yıllardır birlikte yaşadığı erkek arkadaşıyla ilişkileri farklı bir boyuta girmiş. Arkadaş ve sanat çevresini daha eleştirisel bir boyutla belki de bıkkınlıkla inceler olmuş, geçmişinde yaşadığı büyük aşkın etkilerinin hayatında halen devam ettiğinin farkına varmıştır. Biz de tüm bu süreçleri, karakterimizin ilk gençlik yıllarını, babasız çocuk sahibi oluşunu, mesleğine geçisini, aşk olmadan sevgiyle bir ilişkinin nasıl kurulduğunu ama bir kadının aşka her zaman nasıl ihtiyaç duyduğunu izliyoruz. Romana katılan her karakterin de davranışlarının sebeblerinin ortaya konması romanı daha okunur kılıyor.

"Taş ve Ten; bir aşkın yeniden tasarımı, gecikmiş bir sıçrama anıdır. İki insanın ölümcül acılar, düş yıkımları ve korkularla yazılmış kişisel tarihlerini ve yüreklerini birbirlerine açarken kaybetmeye yaktıkları ağıttır. Bölüşerek suskunluğu aşma duygusu, arzuların ve ruhun dünyasına özgürleştirici bir yolculuktur. "   kitap tanıtımından


Okuyun, iyi gelecek...


Adı               Taş ve Ten

Yazar           İnci Aral

Yayınevi      Epsilon

Sayfa sayısı  231

Yayın yılı     2005


9 Kasım 2014 Pazar

BEYAZ KİTAPLIK en sevdiğim kitap bloglarından biri

Uzun zamandır takip ettiğim bloglardan biridir BEYAZ KİTAPLIK. örnek alınası bir disiplin, sürekli yenilik arayışı. Şimdiki durumda ise en beğendiğim kitap tanıtım fotoğraflarını çekerken hep yeni bir konsept ve doğa figürünü kullanmaları. İnceleyin bakalım siz ne düşüneceksiniz?

http://beyazkitaplik.blogspot.com.tr/

YALNIZ DEĞİLSİN!





Enteresan zamanlarda elime enteresan kitapların geçmesine bayılırım. Bunlardan biridir yukarıda fotoğrafını gördüğünüz kitap...

Ben İstanbul'un güzel semtlerinden biri olan hala "balıkçı kasabası" ruhunu taşıyan SARIYER'de yaşıyorum. Bu güzel semtin bir kaç yıldır devam eden etkinliği SARIYER EDEBİYAT GÜNLERİ sırasında yazar Ayşe Kulin ile tanışma şansım oldu. Yazarın hayranıyım. Bir kaç kitabı hariç tüm kitapları kitaplığımda mevcuttur. Hatta son kitabı HAYAL ( gerçi bu günlerde HANDAN çıktı. Sondan bir önceki demem daha doğru olacak) 'i henüz okumadığım için onu alıp imzalatmak istemiştim. Ama maalesef tükenmişti. Stantlarda gezinirken bu kitabı bulmuştum. Hepsi kendi alanlarında başarılı dört kadının bir program için yaptıkları röportajdan derlenen demeçlerinin yer aldığı bir kitaptı. Aldım. Hatta sağolsun AYŞE KULİN'den kendi sayfası için imza da aldım. Bir insan nasıl bu kadar mütevazi ve kibar olabilir, insan şaşırıyor. O gün rahatsız olmasına rağmen. Saatlerde imza verdi. Eğer tanışmak istiyorsanız bugünlerde TÜYAP'taki imza gününü kaçırmayın derim. Biliyorusunuz kitap fuarı başladı.

Neyse asıl konumuza geçelim isterseniz.

Kitap az önce de bahsettiğim gibi bir TV programında yapılan röportajların düzenlenerek kitap haline getirilmesiyle oluşmuş. Kitaptan yazarlarla ilgili yapılan tanıtım bölümünden kısa bir alıntı yapmak istiyorum:

ALEV ALATLI : Gerçek bir aydın... Olayları sukunetle karşılıyor. Tek tahammül edemediği, körü körüne inançlar ve karanlık... Dünüşülmeyeni düşünüyor ve felsefesi ile kendimizi "sorgulamaya" davet ediyor.

İşte tam bu noktada, Alatlı ile düşünce hayatımızda içine düştüğümüz yanılgıların, Türk halkının önünü tıkayan önyargıların ve kalıpların dışına çıkmanın farkına varacaksınız.

AYŞE KULİN : 25 sene kitabını yayınlatacak yayınevi bulamadı. İnancını hiç yitirmedi ve bugün Türkiye'nin ençok okunan ve sevilen kadın yazarlarından biri oldu. Tarih araştırmaları, dili entellektüel kimliği ve seçtiği konularla Türkiye'ye kitap okumayı çok sevdirdi.

Bu kitapta, Kulin ile Türkiye'nin yakın tarihine kısa bir yolculuk yapacaksınız. Tanzimat'tan bu yana, yüzünü Batı'ya dönen Türk aydının kafa karışıklığını muhafazakarlıkla modernleşme arasında gidip gelen bir toplumun varoluş mücadelesini okuyacaksınız.

Prof. Dr. NURŞEN MAZICI : Marmara Üniversitesi İleişim Fakültesi Öğretim Üyesi... Renkli kişiliği, bilgi birikimi, olaylara bakış açısı, anelizleri ve direkt söylemleri kimine göre "aykırı". Oysa o, aykırı değil, gerçekçi...

Mazıcı ile Türkiye'nin muhatap oldu siyası sorunların iç yüzünü, politikayı ve siyasal iletimini öğreneceksiniz. Bakmak ve görmek arasındaki farkı keşfedeceksiniz.

LİZ BEHMOARAS: Onu, "ölülüre dirilten biyografi yazarı" olarak tanıyoruz. Türkiye'de yaşayan "azınlık" mensubu bir aydın. Ancak, "azınlık" kavramı, sadece bizi ayıranların diline pelesenk olmuş bir deyim. Bu toprakta filizlenen Behmoras, yazdıklarıyla, halkları ayıranlara da ders veriyor.

Evet. Bu giriş bölümündeki tanıtım bir anlamda kitabın özeti gibi. Şanslıyım yine...kitaplığımda arşiv niteliğinde bir kitabım oldu. Bu kadınların anlattıklarını dikkat ve saygıyla dinledim. Hafızama not ettim. Ayrı düştüğüm konular da var, yüzde yüz katıldıklarım da. Ama hepsinin hayat tecrübelerinden de faydanlanmış oldum.

Benim için en güzel tarafı da sevdiğim yazar AYŞE KULİN'in okunması için tavsiye ettiği kitaplardan bir okunacaklar listesi oluşturmam oldu. bir sonraki kitabım onlardan biri olacak...

Sevgilerimle, mutlu yarınlar, keyifli okumalar diliyorum.

7 Kasım 2014 Cuma

DÜNYADAN KİTAP OKUYAN İNSAN MANZALARI

Tüm okuyucularıma öncelikle merhaba demek istiyorum. Daha önceden beni kitapperver.blogspot.com'dan takip edenler olabilir. Bugünden itibaren yeni hesabım ile paylaşımlar yapacağım. Basit, kısa ve öz bir blog ismim olsun istedim. Aynı zaman da çok gerçek... "OKUDUM...Tavsiye ederim. "

Yazılarıma biraz ara vermek zorunda kaldım. Hayatımdaki bir takım değişikler nedeniyle blog sayfamı ihmal ettim. Tabii bunda en büyük etkenlerden biri de bloğumu yeni adresime taşıma düşüncem idi. Şimdi tüm şartlar olgunlaştı!:)))) Umarım seçtiğim kitapları, etkilendiğim yazarları, yorumları beğenirsiniz. Ve yine umarım yorumlarınızla bana güç verirsiniz.

Şimdi size ilk kitabımı paylaşmadan evvel görsel araştırması yaparken karşılaştığım güzel bir görsel çalışmayı iletmek istiyorum: "DÜNYADAN KİTAP OKUYAN İNSAN MANZARALARI" lütfen inceleyin.

http://www.biriyilik.com/sanat/resim-sanat/dunyadan-okuyan-insan-manzaralari-51877.html#.VFy0PrccS8o

Ne kadar güzel değil mi? Bu fotoğraflara baktıktan sonra zihninizde neler kaldı bilemem. Ben sadece bana ne ifade ettiğini söylebilirim: OKUMANIN BİRLEŞTİRİCİ GÜCÜ.

Hep birlikte olalım. Sevgiyle kalın.


Not - Daha önceki paylaşımlarıma göz atmak isterseniz. www.kitapperver.blogspot.com adresine bakabilirsiniz.